Seçimler planlandığı dönemde yapılırsa 7 ay gibi bir süre kaldı. Şu ana kadar netleşen açıklamalarla 3 farklı ittifak göreceğiz pusulada. Cumhur İttifakı, önceki seçimden bu yana yapısını korudu ve 2023 için adayını ilan etti. Millet İttifakı ise bileşenlerini artırdı ve artık daha çok “Altılı Masa” olarak anılıyor. Diğer yandan HDP de farklı sol bileşenlerle oluşturduğu ittifak çalışmalarına devam ediyor.
Birkaç aydır ittifak tartışmalarının göbeğinde ise doğal olarak Altılı Masa’nın çıkaracağı aday var. Bir yandan iktidar destekçileri adaylığın ilanı konusunda çağrı yaparken diğer yandan muhalifler de uzun zamandır bu ilanı bekliyor.
Ben adayın ilanıyla ilgili geç kalındığı görüşünde değilim. Altılı Masa’nın bu konuda öne sürdüğü yıpratılmama mazereti beni tatmin etse de gördüğüm kadarıyla artık çoğu kişiyi ikna etmiyor. Muhtemelen masa da bunun farkında fakat bu konuda çok da taviz vermeden devam ediyorlar.
Masadakiler bu hususu birinci ağızlardan konuşmasa da parti kurmayları ara ara sinyaller veriyor. İyi Parti’nin önceki aylarda Mansur Yavaş’ı düşündüğü söylenirken son zamanlarda İmamoğlu’nu dile getiriyorlar. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda ise Alevi olmasının toplumun bir kesimi için potansiyel oy kaybı yaratacağını ima ediyorlar. CHP kurmayları ise aksine Kemal Bey’in artık toparlayıcı bir figür haline geldiğini söylüyor, adaylık için yeşil ışık yakıyorlar. Deva ve Gelecek’in Kemal Bey’in adaylığı konusunda net tavrı olmasa da Saadet’in olumlu baktığı hissediliyor.
Matematik ortada ki çıkacak adayın HDP tabanından da destek alması gerekecek ve hem İyi Parti hem HDP oylarını alabilecek itidalde bir isim bulmak samanlıkta iğne aramak gibi sanırım.
Kamuoyu önünde 3 isim hakkında sürekli olarak yorumlar yapılıyor. Buradaki kritik noktalardan biri de ilan edilecek bu adayın sadece masadaki partilerden oy almasının yeterli olmaması. Matematik ortada ki çıkacak adayın HDP tabanından da destek alması gerekecek ve hem İyi Parti hem HDP oylarını alabilecek itidalde bir isim bulmak samanlıkta iğne aramak gibi sanırım.
Nitekim HDP yetkilileri Mansur Yavaş’ın aday olması durumunda destek vermeyeceklerini ilan etti. HDP dışındaki muhaliflerden de benzer tepkiler verenler oldu. Örneğin Etyen Mahçupyan, Karar Tv’de katıldığı programda “Şunu da burada çok açık söyleyeyim. Çok belli ki ben muhalefete oy vereceğim. Ama eğer son kertede Tayyip Erdoğan ile Mansur Yavaş karşılıklı olarak kalırsa kime oy vereceğimi ben şu an bilmiyorum. Yeniden Tayyip Erdoğan'a da verebilirim.” ifadelerini kullandı.
Türkiye şahsileşmiş bir iktidar deneyimine son vermek istiyor. Yeniden bir şahıs üstünden muhalefetin dirilmesini sağlamayı doğru bulmuyorum."
İmamoğlu konusunda ise birçok kişi doğal çekinceler yaşıyor. Bu çekinceleri amasız dile getirenlerden biri Ali Bayramoğlu oldu: “Türkiye şahsileşmiş bir iktidardan çok büyük sıkıntılar çekti. Ben siyasetin daha örgün, daha toplumla ilişkili bir istikamette şekillenmesinin Türkiye için daha hayırlı olduğu kanaatindeyim. İmamoğlu’nun adaylığına bakışım negatif. Türkiye şahsileşmiş bir iktidar deneyimine son vermek istiyor. Yeniden bir şahıs üstünden muhalefetin dirilmesini sağlamayı doğru bulmuyorum."
Tüm ülkeyi saran adaylık tartışmaları Tavır’ın son yazılarına da yansıdı. Yusuf Balat’ın “Golü Forvet Atar” yazısında, ‘takımın en iyi forveti’ benzetmesiyle İmamoğlu’nun adaylığına açık bir destek vardı. Buradaki destek son derece sonuca yönelikti, yoksa İmamoğlu’nun malum özelliklerini o da kabul ediyordu.
Sonuç odaklı bu yaklaşıma ilk itiraz Abdussamed Çağlıyan’dan geldi. “Aranan Kan” başlıklı yazısında ‘ikinci Erdoğan’ ihtimalini dile getirmiş ve konunun sadece sandık sonucu odağıyla ele alınmasını eleştirmişti: “Oyunu kazanmak kadar tarihe geçecek oyun sistemlerini kurmak da önemlidir. Toplumsal fay hatlarını gözeten bir muhalefet tam anlamıyla birlikte hareket ederek bazen de bu fay hatlarına rağmen cesur adımlar atarak bir seçim başarısı kazanmasa bile tüm ülkenin hayrına sonuçlar elde edebilir.”
Abdussamed Çağlıyan’ın bu yazıdaki toplumsal fay hatları vurgusu bence çok önemliydi. Seçim gündemine yönelik tartışmalar ağırlıklı olarak ekonomi, başkanlık sistemi gibi konulardan yürüse de göz ardı edemeyeceğimiz bir toplumsal gerilim gerçeği var.
İlk dönemlerde bu kimlik, daha önceki haksızlıklara karşı bir eşitlik mücadelesini temsil ediyordu ve bu çizgi Türkiye’de “özgürlükçü” politikaların güçlenmesini sağlıyordu. Süreç sonunda ise devlet kademelerindeki nüfuzun artmasıyla bu kimliğin artık baskı unsuru haline dönüştüğünü gösteren emareler var.
20 senedir ülkeyi yöneten bir iktidarla karşı karşıyayız. Söylem tonlaması değişse de hem özgürlükçü olduğu dönemde hem güvenlikçi olduğu dönemde muhafazakar/İslami bir yapının hakim olduğu kadrolar var. İlk dönemlerde bu kimlik, daha önceki haksızlıklara karşı bir eşitlik mücadelesini temsil ediyordu ve bu çizgi Türkiye’de “özgürlükçü” politikaların güçlenmesini sağlıyordu. Süreç sonunda ise devlet kademelerindeki nüfuzun artmasıyla bu kimliğin artık baskı unsuru haline dönüştüğünü gösteren emareler var.
Adaylık meselesini biraz bu pencereden okumanın, toplumsal fayların yumuşaması ve adaya güvenin daha yüksek oranda olması açısından faydalı olacağını düşünüyorum.
2007 seçimlerine doğru bunun tersi sebeplerden kaynaklanan yine benzer bir gerilim yaşamış Türkiye. O dönem daha özgürlükçü kanadı temsil eden iktidarın karşısında farklı baskılar uygulayan güç odakları olmuş. Bu çekişmeler etrafında yine adaylık tartışmaları dönmüş.
"Bu zatın kesinlikle İslamcı, dindar Müslüman olmaması gerekir. Durum buna müsait değildir."
Bu tartışmalar sürerken gerilimi azaltacak, tabiri caizse toplumsal arabulucu rolünü üstlenecek bir tarif yapmış Mehmed Şevket Eygi. "Türkiye’nin devlet, halk ve ülke olarak selameti bakımından nasıl bir cumhurbaşkanı seçilmelidir?" başlıklı 2006 yazısında bazı kriterler sıralamış. Bana sorarsanız ufak güncellemelerle bu kriterler şuanda da çıkış yolumuz:
- Bu zatın kesinlikle İslamcı, dindar Müslüman olmaması gerekir. Durum buna müsait değildir.
- Üstün, güçlü, saygın ve vasıflı bir kişi olması gerekir.
- Laik zihniyeti olabilir ama laikçi olmaması gerekir.
- Sağcı-solcu, Sünni-Alevi, dinci-çağdaş, Türk-Kürt herkesin güveneceği, saygı duyacağı bir şahıs olması gerekir.
- Isırılamayacak, eli öpülecek bir adam olması gerekir.
- İdeolojik tarafı olmaması, hukukun üstünlüğü prensibini kabul eden bir zihniyete sahip olması gerekir.
- Agresif din düşmanı olmaması, dine medeni Avrupalıların gözüyle bakması gerekir.
- Ülkedeki çeşitli görüşleri ve kesimleri barıştıracak, müşterek değerlerde birleştirecek, fitne ve fesadı önleyecek bir yapıda olması gerekir.
Kısaca yeniden arabuluculuk yapacak ve geçiş dönemi olabilecek önümüzdeki süreci şeffaf şekilde yönetebilecek bir adaya ihtiyaç var. Kazanılmış haklara dokunulmasını engelleyecek, hak kaybına uğrayanların ise haklarını itibarla iade edecek bir adaya.