İki gün önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun YSK’ya hakaret suçlamasıyla görülen davasında İmamoğlu 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası aldı. Karar istinaf mahkemesine gideceğinden kesinleşmemiş olsa da neticede “siyasi yasak” riski barındırdığı için ciddi bir infial uyandırdı. Verilen bu haksız kararın davanın seyri esnasında Hakim'in değiştirilmesi göz önüne alındığında İmamoğlu'na yönelik hazır bir karar olduğu düşünülebilir. Her şeyden önce hakkaniyetten uzak böyle bir kararın kabul edilemez olduğunu vurgulamak gerekir.
Mezkur haksızlığın vukuu bulduğu davada saat 16.00'a kadar karar için ara verilmesinin ardından Sayın İmamoğlu sonuç ne olursa olsun halkı kendisine destek için Saraçhane’ye davet etti ve kararın ardından kalabalıklar Saraçhane’yi doldururken Meral Akşener, Ankara’dan yola çıktığını paylaşarak desteğini açıkça gösterdi. Bununla birlikte Mansur Yavaş ve on CHP’li Belediye Başkanı desteğe geldi. Duruşma günü Kemal Kılıçdaroğlu ise daha önce ertelenen Almanya ziyareti nedeniyle yurtdışındaydı ancak karar sonrası geç vakitlerde Türkiye’ye döndü. Dün ise Altılı Masa liderleri yaşanan hukuksuzluğa karşı Temel Karamollaoğlu haricinde tüm liderlerin katılımıyla Saraçhane’de karara tepki olarak miting düzenledi.
Tüm bu tartışmalar içerisinde hukuki olarak garabet olan bu haksız karara karşı kamu vicdanını işliyor görmek umut verici.
Gelişmeleri haberleri ve sosyal medyayı takip eden herkes yukarıda özetlediğim haliyle biliyor. Burada yeniden haberleri naklederek vaktinizi ve alanı işgal etmeyeceğim. Son iki gün yaşanan gelişmeler ışığında siyasi gündemi tartışmak istiyorum.
Ekrem İmamoğlu’na yönelik dava aslında 2 yıllık bir geçmişe sahip. Son birkaç güne kadar gündemimizi çok meşgul etmeyen dava, duruşmaya bir gün kala gündemde daha yoğun şekilde yer buldu ve akabinde Ekrem İmamoğlu’nun sonuç ne olursa olsun halkı iradesine sahip çıkmak adına Saraçhane’ye davet etmesi ile en çok teveccüh gören gündem haline geldi. Kararın ardından İmamoğlu’nu karşılayıp kucaklayanın ise Kemal Kılıçdaroğlu yerine Meral Akşener olması bazı farklı yorumlar doğurdu.
Muhalefet mevcut birlikteliği ancak sağlayabilmişken masanın dağılması bir fecaat olur. Sistemin değişimine kesin olarak ihtiyaç duyulan şu süreçte muhalefetin gerekli değişimleri sağlayabilecek kudrette birliktelik kurması kadar bu birlikteliğin sürdürülebilmesi de önemlidir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun karara yönelik ilk açıklamalarında başka belediye başkanlarının yaşadığı benzer sıkıntılara atıfta bulunması, Ekrem İmamoğlu için “16 milyon İstanbullu seninle” vurgusu ile Türkiye değil İstanbul üzerine vurgu yapması göze çarpıyor. Meral Akşener ise dün gerçekleştirilen mitingde “Sadece 16 milyon değil, 85 milyon seninle” diyerek adeta Ekrem İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı ilan eder nitelikte sözlerini dile getirdi. Meral Akşener’in Çarşamba günü Saraçhane’ye gelişi ve Ekrem İmamoğlu ile birlikte Saraçhane’ye gelenlere hitabı konusunda Kemal Kılıçdaroğlu ile bir iletişim kurmadığı ise açıkça görülüyor.
İsmail Saymaz: "CHP teşkilatı olmadan İmamoğlu seçim kazanamaz."
Kılıçdaroğlu’nun yukarıda zikredilen ifadelerinden Ekrem İmamoğlu’nun muhtemel adaylığını onaylamadığını anlayabiliyoruz. Almanya ziyaretinde Kemal Kılıçdaroğlu'na eşlik eden Gazeteci İsmail Saymaz’ın “CHP teşkilatı olmadan İmamoğlu seçim kazanamaz” minvalinde ifadeleri ve sosyal medyada Parti çevrelerince yayınlanan paylaşımlarda yapılan tartışmalar bu son gelişmenin ve Meral Akşener’in “85 Milyon” çıkışının CHP içerisinde bir bölünme yaratabileceğini düşündürüyor. Bu söylemleri Meral Akşener’in Kılıçdaroğlu’nu pasifize etmesi olarak yorumlamak mümkün mü? Ya da İYİ Parti’nin masada Kemal Kılıçdaroğlu’nun kuruculuğu dışında bir girişimi mi söz konusu?
Akşener’in masadan kalkacağına kadar varan tespitlerde bir haklılık payı yok değil. İYİ Parti’nin masayı dağıtacağı yönünde yorumları şimdilik çok gerçekçi bulmasam da son gelişmelerin izleyebileceği patikalardan böyle bir sonuca gitme ihtimali de yok değil.
Muhalefet mevcut birlikteliği ancak sağlayabilmişken masanın dağılması bir fecaat olur. Sistemin değişimine kesin olarak ihtiyaç duyulan şu süreçte muhalefetin gerekli değişimleri sağlayabilecek kudrette birliktelik kurması kadar bu birlikteliğin sürdürülebilmesi de önemlidir. Aday tartışmaları ekseninde yaşanan uzlaşmazlıklar tarafları farklı hamlelere itiyor olabilir, ancak mevcut birlikteliklerini sarsmaları pek de makul değil. Buna rağmen şahsi yorumum Meral Akşener’in son iki gündür ortaya koyduğu tavrın birkaç haftadır sahip olduğu söylemler ile birlikte ele alındığında, Akşener’in masanın dağılması pahasına Kemal Kılıçdaroğlu’nun dışında bir oyun kurucu olmaya meylettiğidir.
Meral Akşener’in girişiminin kazanacak adayın tercih edilebilmesi için bir inisiyatif olarak iyi niyetli anlaşılması mümkün. Aynı zamanda Kemal Bey’in adaylık ilgisi sebebiyle masada pasifize edilerek İmamoğlu’nu öne çıkarmak ve bu sayede kendisinin de daha geniş bir hareket alanına sahip olmasını sağlamak gibi amaçları da olabilir. Her halükarda Kılıçdaroğlu’ndan bilahare bir süreç işleterek böyle bir tavır içerisine girmesi ilişkilerini zedeleyecektir. Şu anda ilişkilerin zedelenmesi ise eğer Meral Akşener masa dışında bir ajanda oluşturmak istemiyorsa asla mazur görülebilir değil.
Tüm bu tartışmalar içerisinde hukuki olarak garabet olan bu haksız karara karşı kamu vicdanını işliyor görmek umut verici. Umudu yeşerten gelişmeleri gölge de bırakan tartışmalar ise aynı oranda düşündürücü. İktidarın İmamoğlu’nu Belediye seçimleri yapıldığı zaman bir gözdağı vererek hizaya çekme çabası şeklinde yorumlanabilecek olan bu dava açıldığı zamanki bağlamının çok ötesinde bir yere sahip bugün. Peki bugün alınan karar iktidar baskısı ile mi alındı? Başka bir ihtimal mümkün mü? Görünen o ki kararın “siyasi yasak” talebi üzerine alınabilmesi için İktidar’ın bir baskısı var fakat bu baskı ile beraber kararın alınmasından son derece karlı çıkan İmamoğlu ve Akşener’i kararın bu yönde olacağını bildikleri veya bu yönde karar alınmasını sağladıkları ithamıyla suçlayanların söylediklerinde haklılık payı var mı?
Mevcut durumda kararın arkasında nasıl bir ilişkiler yumağı var anlamak bence güç. Bu konuda kesin yanıtlar vermek için ise şartlar yeterince sarih değil. Karar ile ilgili Tayyip Erdoğan’ın ve iktidar çevrelerinin henüz medyadaki beklenen ve oldukça sıradan söylemler dışında bir söylemi gözlemlenmedi. Bu da karar ile ilgili süreci tahmin etmeyi güçleştiriyor. Ancak böyle sonuçlar doğuran önemli bir mahkeme kararını incelerken her ne kadar çetrefilli siyasi oyunları çözmeyi arzulasak da her zaman bu denli karmaşık işleyen süreçler söz konusu değil. Varsayımlar ve komplo teorileri ile fazla vakit harcamamak daha sağlıklı. Tabi mühim durumlar için her ihtimali göz önüne almak, hiçbir detayı ihmal etmemek de bir o kadar önemli. O nedenle kararı Akşener’in ya da İmamoğlu’nun aldırttığını söylemek biraz abes olsa da bu kararı bekliyor olarak bazı stratejik adımlar attıklarını iddia etmek veya yorumlamak abes kaçmaz.
T24’te Milliyet’e dayandırılarak yayınlanan bir haberde ise Altılı Masa kaynaklarından alındığı söylenen bilgilerde, ortak adayın ya masada oturan Genel Başkanlardan birisi ya da masa dışından olacağı söyleniyor. Bu haberin CHP içerisinden gelen bilgiler doğrultusunda yapılmış olması ise bana daha muhtemel görünüyor. Eğer öyle ise bu da Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve CHP içerisinde Genel Başkanın taraftarı olanların İmamoğlu’nun adaylığına olur vermeyeceği, Kemal Bey’in muhtemel adaylığı için şartları zorlayacağı aşikar demektir.
Masadaki diğer liderlerin bu süreçlerde Akşener ve Kılıçdaroğlu arasında esen rüzgara direnircesine bir yer tutma çabaları var gibi görünüyor. Yine de dün gerçekleştirilen mitingde liderlerin söylem ve tutumları halen masanın birlikteliğini sürdürebilirler izlenimi verse de Temel Karamollaoğlu’nun orada olmaması bazı soru işaretleri doğurdu. Soru işaretlerine rağmen şu anki halde Karamollaoğlu ve Saadet Partisi masadan kalkmaz. En azından masa dağılmış olmadıkça masadan çekilen taraf olacaklarını düşünmüyorum.
Son durumda muhalefetin nitelikli bir seçim süreci yönetebilmesi adına masadaki diğer liderlerin oyunda daha belirgin yer almalarının daha sağlıklı olacağı kanaatindeyim. Bu nasıl mümkün olur sorusuna cevabım ise seçim stratejisi ve aday tartışması konusunda artık daha net duruş sergileyerek bunu başarabilecekleridir. Belki de dün yapılan mitingde sergilenen duruş bu minvalde yorumlanabilir. Masadaki liderlerin birlikte bir takım oyunu kurmak yerine her birinin oyun kurucu olduğu birden çok oyunlar oynamaları sonucu hüsrana götürecektir.
Nihayetinde Altılı Masa’nın bütünlüğü bir tehlikeye girmiş görünüyor, bundan sonraki gelişmeler bize masanın akıbetini ve özellikle CHP’nin seçime giden yolda nasıl tercihlerde bulunacağını gösterecek.
Ekrem İmamoğlu’na verilen ceza tüm bu tartışmaların ötesinde bir haksızlık içeriyor ve buna karşı gereken şey şerhsiz olarak karşı çıkmaktır. Ancak haksızlığa karşı çıkarken atılan adımların doğuracağı siyasi sonuçları da dikkate alarak yol almak en doğrusu olacaktır. Bu bağlamda Tavır’da geçtiğimiz haftalarda yapılan adaylık tartışmaları içerisinde durduğum yeri tekrar hatırlatarak, kamu vicdanını yaralayan böyle bir kararın duygusal tesiri ile İmamoğlu’nun adaylığını sorgusuz sualsiz kabul etmenin ciddi sonuçları olacağını dile getirmek istiyorum. Makbul bir adayın yalnızca kazanması en muhtemel aday olamayacağını, zaten yaralı olduğumuz konularda tekrar yaralanma riskini içinde bulunduğumuz şartlarda göze alamayacağımızı tekrar hatırlatmak isterim. İlgili yazılarda değindiğim için bu konuyu buraya tekrar taşımayı gerekli görmüyorum.