Dün twitterda dolaşırken önüme çıkan bir tweete sadece bakarak geçemedim. Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçime neredeyse on gün kala profil resmini değiştirdi ve #YeniProfilResmi hashtagiyle paylaştı. Yıllardır kullandığı fotoğrafta beyaz gömlekli, göğe doğru bakan bir Erdoğan vardı. Yeni fotoğrafı ise önceki gün Türk Havacılık Sanayisinde muharip uçağın tanıtıldığı programda çekilmişti. Bu fotoğraf değişimine takılma sebebim sadece bir fotoğraf karesinden ibaret değil elbette.
Ben 90’lar siyasetine şahit olan bir jenerasyondan değilim. Bu iktidar döneminde büyüdüm, bu iktidar döneminde okudum, bu iktidar döneminde iş hayatına atıldım. Fakat sosyal çevremden kaynaklı olarak 90’ları bolca dinledim, okudum.
Evet, bu dönüşümden Hulki Cevizoğlu memnun. Bugüne kadar bize isim isim anlattıkları 28 Şubat dönemi aktörlerinin büyük bir kısmı memnun. Maalesef dönüşen büyük kitlelerin de bu konuda bir rahatsızlığı yok.
Bana anlatılanlar hep baskı, yasak ve güvenlik söylemi üzerineydi. Sivil toplum kuruluşlarının alanının daraltıldığı, her gün operasyon haberlerinin duyulduğu, inanç ve fikir özgürlüğünün rafa kalktığı, “güvenlik riski” olan Kürt illerinin sıkı tedbirlerle baskılandığı, binlerce faili meçhul kurbanın olduğu, askerin farklı siyasi kesimlere hatta başbakana parmak salladığı zamanları dinledim bugüne kadar. Dönemin en sembol yasağı da kadınlar üzerinden hala tartışılmaya devam ediyor zaten. Tüm bu yaşananlar nedeniyle siyaset üzerindeki askeri vesayetten bahsedenler, 2002’yi halk için bir milat olarak lanse ediyorlardı.

Bu milat algısı elbette iktidara dönüşen hareketin çıkış noktasındaki söylemlerden kaynaklanıyordu. Vesayet karşıtı bir tavır, ülkedeki birçok kesimin en büyük ihtiyacıydı. Oy vererek iktidara taşıdıkları insanların ordu veya yargı eliyle terbiye edilmeye çalışılması daha büyük bir halk öfkesine sebep olmuştu.
Farklı kesimlerin biriken bu öfkesini ve vesayet karşısında demokrasi talebi olan kitleleri arkasına alan Erdoğan ve arkadaşları, uzun yıllar sivil ve halkçı bir üslup kullanarak bu çizgiyi devam ettirdi.
Yeni rüzgarla başlayan reform ve açılımlar sürerken bir yandan Ak Parti iktidarından önceki süreçte yaşananları tartışmaya devam ettik, 20 senedir tartışıyoruz. Çünkü bu süreç aynı zamanda Ak Parti’yi besleyen en önemli argüman oldu. Bugün ise çıkış iddiası sivil siyaset, vesayet karşıtlığı olan bir hareket; gücü elinde topladıkça hem kendini hem kitlesini dönüştürerek birçok iddiasından vazgeçti.
Az gittik, uz gittik. 21 sene düz gittik. Neticede “Olağan dönemlerde Genelkurmay Başkanını tanımayacağız” denilen günlerden Genelkurmay Başkanlarının bakan yapıldığı günlere ulaştık. Sosyal hizmetlerle, yeni reform vaatleriyle geçirilmiş onca seçimden sonra sadece yerlilik-millilik söylemi üzerine kurulu, güvenlik dilinin ağır bastığı, meydanlarda İHA – SİHA’ların pazarlandığı bir seçim atmosferine girdik.
Evet, bu fotoğrafa tam da bu nedenle takıldım. Çünkü bu değişim sadece sosyal medyadaki fotoğraf değişiminden ibaret değil. Aksine bu fotoğraf değişimi Erdoğan ve siyaset tarzının topyekûn olarak nasıl dönüştüğünün sembolü gibi geldi bana.
Çok değil, 5-10 sene önce sivil anayasa ihtiyacının konuşulduğu meydanlarda bugün seçimin bir “siyasi darbe girişimi” olarak nitelendirildiğini duyuyor kulaklarımız. Evet, bugün belki birçok kişi Genelkurmay Başkanının adını bilmiyor ama siyaset bize tüm silah ve savunma sistemlerini öğretir hale geldi. İnsansız hava araçlarının, muharip uçakların, taarruz helikopterlerinin modellerini pazarda satılan ürünler gibi konuşabiliyoruz. Siyasilere parmak sallayan paşamız olmasa da bir cumhurbaşkanı adayıyla tartışmaya giren savunma sanayi üreticilerimiz var.
Bu farklı bir dönüşüm, adeta tersten dönüşüm. Askerin siyaset üzerindeki vesayetinden kaçarken adeta siyaseti askerleştirdik, halkı ordulaştırdık. Devlet – millet el ele derken milleti devletin içinde erittik, sanki millete de bir üniforma giydirdik.
Bu dönüşümden büyük bir kitlenin rahatsız olmadığının farkında olarak yazıyorum bunları. Birileri bize 28 Şubat hikayeleri anlatırken yeni vesayetlere karşı susmamızı istiyor. Pazardaki soğanı konuşanları hafife alırken, evine 2 kg et alamadığı için şikayet edenleri vatanı satmakla suçluyorlar. Daha önce anayasa, reform, adalet, ekonomik refah diyenler bugün sadece muharip uçak Kaan’dan, savaş uçağı Kızılelma’dan, helikopter Gökbey’den bahsedebiliyor. Şimdi biz bu isimlerdeki değişimleri, profil fotoğrafının değişiminden ayrı okuyabilir miyiz?
Ak Partinin İstanbul 1. Bölge adayı Hulki Cevizoğlu, geçenlerde katıldığı Çağlar Cilara’nın programında kendisiyle Ak Partinin yakınlaşmasını anlatırken bu dönüşümden gururla bahsediyordu şu cümlelerle: “Benim çizgim hiç değişmedi, ortak bir çizgide buluştuk Ak Parti ile. 14 mayıstaki seçim; vatansever olanlarla, milli olanlarla gayrimilli olanların seçimi olacaktır. Bu seçim; İngiliz zırhlılarını, işgal gemilerini alkışlayanlarla bugün milli ve yerli savaş gemilerini yapanlar arasında bir seçim. Biz bu noktada Ak Parti ile buluştuk.”
Evet, bu dönüşümden Hulki Cevizoğlu memnun. Bugüne kadar bize isim isim anlattıkları 28 Şubat dönemi aktörlerinin büyük bir kısmı memnun. Maalesef dönüşen büyük kitlelerin de bu konuda bir rahatsızlığı yok.
Diyeceğim o ki bu yeni fotoğraf birilerinin duygularını okşuyor olabilir. Sembolik olarak verdiği mesaj ise bence önemli. Sivil siyaseti ön planda tutarak yükselen Ak Parti ve kitlesi, bugün militarizme, vesayete sarıldı. Evet, asker siyasetten çekildi ama siyaset askerleşti. Önceki fotoğrafla Cumhurbaşkanı Erdoğan imajı gitti, yeni fotoğrafla Başkomutan Erdoğan imajı geldi.