Geçtiğimiz aylarda Balkan coğrafyasında yoğun seçim trafiğinin yaşandığını tartışmaya çalışırken aslında dünyanın farklı coğrafyalarında da önemli seçimlerin yaşandığına şahit olduk. Kuzeyde Danimarka, Güney Amerika’da ise Brezilya başta olmak üzere halk sandığa gitti ve siyasal sürece katılımını sağladı. Konjonktürel olarak küresel gerilimlerin deney alanı olan Balkan coğrafyası ile verdiğimiz iki örnek ülke arasında seçimler perspektifinden değerlendirme yapacak olursak yapı-sistem içerisinde yapısal dinamiklerin dönüşüme uğramaya başladığını fark etmek zor olmayacak gibi. Brezilya’da başa baş gerçekleşen seçimlerin kazananı %50.9 ile Solcu lider Luiz Inacio Lula olurken aşırı sağcı lider Bolsonaro ise %49.1’de kaldı ancak Bolsonaro’nun yenilgiyi kabul etmemekteki ısrarı toplumsal gerilimlerin artması sonucu olası bir kaos endişesi doğuruyor. Üstelik Bolsonaro’nun ‘beni yalnızca Tanrı iktidardan alabilir’ ifadeleri ile seçim sistemi konusunda şüpheleri olduğunu ifade ederek olası bir kaosun ön hazırlığını planladığını îmâ etmişti. Danimarka’da ise 1 Kasım 2022’de gerçekleşen seçimleri Sosyal Demokrat Parti’nin oluşturduğu ‘sol blok’  kazandı ve oyların %27.5’ini alarak 179 koltuklu parlamentoda 87 temsilci elde etti. Aslında Danimarka seçimlerinin Covid-19’la mücadele sürecinde Başbakan Mette Frederiksen için arka planda bir ‘güven oylaması’ olarak yorumlanabilir.

Asıl konu başlığımız olan Bosna Hersek’e dönecek olursak henüz 1 ay önce gerçekleştirilen seçimleri, 11 muhalefet partisinin oluşturduğu koalisyonun sosyal demokrat çatı adayı Denis Bećirović kazandı ve son günlerde de seçim sonrası olası şekilde hızla dağılması beklenen muhalefet bloğu beklenenin aksine farklı aktörleri de bünyesine dâhil ederek hükümet kurma konusunda da prensipte anlaşmaya vardı. Bu muhalefet bloğuna katılan en dikkat çekici aktör ve parti Dragan Čović liderliğinde HDZ(Hırvat Demokratik Birliği) oldu. Üstelik Denis Bećirović’in genel başkan yardımcılığını üstlendiği SDP BIH’in(Sosyal Demokrat Parti) Genel Başkanı Nermin Nikšić’in koalisyonu güçlendirmek adına Dragan Čović’le gerçekleştirdiği görüşmenin Mostar’da yapılması da SDA(Demokratik Eylem Partisi) kanadına önemli bir mesaj oldu. 2020 Yerel Seçimlerinde yine muhalefet partilerinin çatı adayı Benjamina Karić’in seçilmesinden sonra koalisyonun dağılmasındaki temel hataları 2 Ekim 2022 Genel Seçimleri sonrası muhalefet kanadı doğru analiz edilip sistemli ve açık şekilde stratejilerini oluşturmaya başladı. Öyle ki Nikšić, Bakanlar Kurulu’nun herhangi bir sorun çıkmadan yıl sonuna kadar, kanton hükümetlerinin ise daha da erken kurulabileceğini vurguladı. Peki HDZ bu denklemde nasıl bir görev üstlenecek? Nikšić’in ifadeleri ve açıklamaları HDZ’nin herhangi özel bir talebi olmadığı yönünde ancak söz konusu Dragan Čović’in tek adam yönetiminde olan HDZ’nin özellikle azalan Hırvat nüfusu için politikaları göz önüne alındığında koalisyon içerisinde herhangi bir koşul öne sürmemesi çok gerçekçi gözükmüyor.

HDZ Genel Başkanı Dragab Čović

İstatistiki ve yasal koşullar göz önüne alındığında SNSD(Bağımsız Sosyal Demokratlar İttifakı) ve SDA’nın olmadığı bir hükümet kurmak mümkün gözüküyor ancak yine de yorum yapmak için erken. SDA kanadı ve partinin lideri Bakir Izetbegović ise uzlaşmayı düşünmeden gerilim stratejileri üzerinden hükümet kurulma sürecini bloke etmeyi düşünse de özellikle Čović’in denkleme dâhil olması, Bakir Izetbegović’i işbirliği perspektifinden yeni stratejiler oluşturmaya teşvik etmeli. Ancak dediğimiz gibi Čović’in içerisinde olduğu muhalefet koalisyonunun sorunsuz işleyeceğine çok da güvenmemek gerek. Neticede öncelikle Bosnalı Hırvatların ülkede konumunu güçlendirmek isteyen Čović, bu konuda son günlerdeki en önemli müttefiki ve Seçim Yasası’nda gerçekleştirdiği değişiklik ile ülke gündeminin merkezinde yer alan Christian Schmidt’le olan ittifakını sürdürmeye devam edecek. Bu durum ise SDA’ya oy vermese de SDA ile ortak olarak Seçim Yasası’ndaki değişikliğe karşı olan Bosnalı vatanseverlerin muhalefe karşı olan güvenini kırabilir ve muhalefet bir meşruiyet sorunu yaşayabilir. Özellikle Elmedin Konaković ve Fahrudin Radončić’in bu anlamda olası bir stratejik hatayı düzeltebilmeleri tartışmalı.

Farudin Radončić ve Nermin Nikšić

SDA’nın seçim sonrası muhalefet kanadına geçmesi, yeni stratejilerinin somutlaşmaya başlamasını tetikledi. Bu doğrultuda Temsilciler Meclisi’nde 9 milletvekili ile en güçlü parti konumunda olan SDA’nın 3 milletvekili bulunan DF(Demokratik Cephe) ile ittifak projeleri oldukça olası gözüküyor ve halihazırda parti içinde de dillendirilmeye de başlandı. Siyasi elit ve toplum tarafından seçimin galibi koalisyonun, HDZ’nin ‘ayağına kadar gidip’ anlaşma zemini araması rahatsızlığının dile getirilmesi ve Čović’in hükümet ve Başkanlık Konseyi’ndeki ‘etnik öneklerin kaldırılmasına’ asla izin vermeyceğinin bilinmesi, SDA’nın Temsilciler Meclisi’ndeki tampon görevine meşruiyet kazandırabilir. Çünkü mevcut koalisyon yıllardır Čović’in hiçbir söylemi ile bir arada olayacağını dile getirirken Mostar’da gerçekleşen toplantıda Čović’in adeta ‘Sekizli(Osmorka)’ olarak adlandırılan muhalefet koalisyonunu arkasına alıp, lider vasfında basın açıklaması yapması hükümet kurulması konusunda Nikšić’in ifadelerine karşın önemli zaafların olduğun ortaya koymaya devam ediyor. Üstelik muhalefet kanadı içersinde Konaković ve SDP arasında da liderlik yarışının olduğu ve bu yarışın koalisyonu yıpratabileceği unutulmamalı.

Elmedin Konaković

Son olarak güncel siyasi ilişki ve koalisyonların meydana getirdiği ya da getirebileceği gerilimlerin ötesine geçerek, yazımızın başında bahsettiğimiz başta Danimarka’da ve Brezilya’da olmak üzere gerçekleştirilen seçimlerdeki Sol’un zaferinin Bosna Hersek denklemini de kapsayarak Bosna Hersek için ve Bosna’da son dönemde yükselişe geçen post modern Boşnak milliyetçiliği için ne anlam ifade ettiğini tartışmaya çalışalım. Her krizden kendini yeniden doğurabilen bir sistem olan kapitalizm, 2008’de meydana gelen ekonomik buhran ve son dönemdeki Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası ciddi anlamda bir kriz içerisinde. Bosna Hersek’te son dönemde rövanşizm ve milli mitler üzerinden kurgulanmak istenen Boşnak milliyetçiliğinin bu anlamda kriz içerisinde istikrarın güvencesi olması beklenirken paradoksal şekilde Sol karşısında kaybetmesi, Bosna Hersek örneği üzerinden Sol’un bir dönüşümü olarak yorumlanabilir.

Bosna Hersek Temsilciler Meclisi

1945 sonrası ‘Üçüncü Dünya Ülkeleri’ olarak literatürde adlandırılan Afrika ülkelerinin özgürleştirilmesi mücadelesinde Sol’u bir reçete olarak yorumlayan bağımsızlık taraftarları ile paralel olarak Sol düşünce de ‘yurtseverlik’ kavramı ve mevcut kavramın birleştiriciliğinden yoğun şekilde yararlanmış ve kitleleri bu doğrultuda yeniden kurgulamıştı. Çünkü konjonktürel olarak kitlesel bir yıkıcı etkisi olan  2. Dünya Savaşı’nın miras bıraktığı ‘milli tanımlamaları’ doğru yorumlayan ve araçsallaştıran aktif bir Sol düşünce hâkimdi ve bu ilişkide iki taraf da ‘kazan-kazan’ ilkesine bağlı kalmıştı. Bugün, Bosna Hersek seçimlerinde meydana gelen koalisyonun, benzer şekilde Sol düşüncenin toplumla temasındaki önemli dönüşüm noktalarını ortaya koyması dikkat çekici.

Koalisyon adaylarının Mostar’a giderek HDZ ile gerçekleştirdiği görüşme sonrası basın toplantısı. Koalisyon liderlerinin HDZ Genel Başkanı Čović’in arkasında verdiği poz, ülke gündeminde çokça eleştirildi.

Özellikle yerelci perspektifin en güçlü olduğu ülkeler arasında bulunan Bosna Hersek’te 2020 yerel seçimleri sonrası koalisyonun başarısızlığı sonrası 2022’de koalisyonun üzerinde durduğu en önemli husus, iktidar mekanizmasını ele geçirmeden, plütokrat/oligarşik kapitalist ve iktidar mekanizmasında yer alan sınıfın etkisinin kırılamayacağının anlaşılmasıydı. Bu açıdan incelediğimizde son dönemde yükselişte olan ve toplumda çatışmacı gerilimlere yol açan(özellikle Türk toplumu ve Boşnak halk arasında olan bağlara da ciddi anlamda zarar söz konusu) post modern Boşnak kimliğinin vurguladığı yurtseverlik metaforu, Bosna Hersek Sol’unun ana faktörü oldu. Dolayısıyla devlet çıkarlarını belirleyen kimlik olgusunun, örgütleyen ve meşruiyet sağlayan gücünü dikkate alan Bosna Hersek Sol’u devlet olgusunun fonksiyonel olarak aynı olduğu kabulünü bir kenara bırakarak, küresel siyasi sistemdeki evrimleşmenin etkilerini doğru analiz etmeye çalışıyor. Bunun sağlamasını ise, ABD’nin da mevcut Sol bloğu destekleyerek Rusya’nın Balkanlardaki gücünü kırmada ilk aşamada başarılığı olmasında görebiliriz. Ancak konjonktürel olarak Bosna Hersek Sol’unun yaşadığı bu dönüşümün vermesi gereken farklı bir sınav var. Öncelikle yurtseverlik ilkesini araçsallaştırırken bu ilkeye en önemli zararı verebilecek potansiyele sahip Bosnalı Hırvat entelijansiyasi ile ilişkilerini nasıl kurgulayacağı henüz belirlenmedi. Üstelik ‘Bosna Hersek yurtseverliğinin’ adeta turnusolu durumuna gelen Seçim Yasası değişikliğinde Boşnak toplumunun ve Boşnak kimliğinin savunulması, ‘sekizli’ bloğun dinamikleri açısından tartışılmalı konuma gelirken, SDA’nın da Sol’un yaşadığı bu dönüşümü başarısızlığa uğratması için dönüşümün ana aktörünü kendi meşru alanına çekecek stratejileri, etkisini hissettiriyor. SDA’nın mevcut Bosnalı yurtseverlerin en önemli temsilcisi konumunda olan DF ile koalisyon stratejisi, Sol’un 2 Ekim sonrası elde ettiği zaferin ve dönüşümün başarısının devamlılığını önemli ölçüde etkileyecek gibi.