Yapımı, faşizm ve ırkçılığa dair yakın tarihteki en çarpıcı tecrübeye sahip Almanya’ya ait olan bir film: Die Welle. İsmi “Dalga” anlamına gelen filmde, bir öğretmene yöneltilen “Almanlar nasıl oldu da Yahudi soykırımını görmezden geldiler?” sorusuyla başlıyor her şey.

Derste oynanan bir oyunla başlayıp Dalga ismindeki yapıya dönüşümün hikayesi, çok ince detaylarla aktarılıyor. Yıllar önce izlediğim bu filmin son birkaç aydır sürekli zihnimde canlanması moralimi bozan bir durum. Artık haber sitelerine, sosyal medyaya veya topluluk içine girdiğimde dalga dalga büyüyen bir atmosfer görüyorum ve ürküyorum.

Bu sabah sosyal medyaya girdiğimde yine bu atmosferin kokusunu aldığım bir haberle karşılaştım. Türk Yahudi Toplumu’nun açıklamasına göre Hasköy Mezarlığı’nda 36 tane mezar bu gece tahrip edilmiş. Birkaç sene önce böyle bir haber gördüğümde birkaç aşırı kişinin eylemi diyerek geçiştirebiliyordum. Haberi okuduktan sonra geçtiğimiz birkaç ayda gündeme gelen bu tarz haber ve söylemlerin sıklığını düşündüm. Evet, dalga dalga gidiyor gibiyiz bir yerlere.

Sığınmacı ve yabancılar konusunda mutedil seslerin azınlıkta kaldığı birkaç aydan bahsediyorum. Gaziantep’teki işitme engelli 70 yaşındaki Leyla Muhammed’e atılan tekmeden sonra birkaç gün oluşan sessizlik, bazı söylemleri sorgulamamıza yardımcı olamadı maalesef. Fail ise pişmanlığını dile getirirken “erkek sandım” demişti, biz yine dalgayı konuşamadık.

LC Waikiki, çok kısa süre önce piyasaya sunduğu bir çocuk tişörtünün üzerinde Arap harfleri kullandığında verilen tepkiler bu dalganın bir parçası değil miydi? Bayramda görüştüğüm bir Suriyeli; toplumun, markanın adında yer alan “w” harfinden neden rahatsız olmadığını sordu. Ne kadar masum bir sorgulama değil mi?

Ankara’nın göbeğinde yaşanan bir başka hadiseye şahit olduk. Afrikalı birkaç girişimcinin açtığı lokantanın tabelasıyla emniyetin nasıl mücadele ettiğini gördük. Neyse ki tabelalar beyaza boyandı defalarca, ülkemiz büyük bir tehlikeyi daha atlatmış oldu. Günün sonunda Saab Restoran’ın işletmecisi bir soru sordu “Siyah olmak suç mu?” diye. Biz bir dalganın daha altında kaldık.

Günlerden bir gün ekran ekran gezen cübbeli bir adam HDP’ye oy verenlerin vatandaşlıktan çıkarılması gerektiğini söyledi. Dün gibi hatırladığımız kadar yakın zamanda başbakanın önünde türküler söyleyen Aynur Doğan, hiçbir sahneye çıkamaz oldu. Sağımda solumda itidal sahibi diye bildiğim birçok kişi yaşananları savunurken terörden bahsetmeye başladı. Terörü de konuşuruz tabi ama onlar, o gün alet oldukları dalganın farkındalar mı?

Peki kapıldıkları dalga olayı nasıl bir boyuta getirdi? Kamuoyu önünde taciz vakaları üzerinden sığınmacı düşmanlığı yapan isimlerden Batuhan Çolak’ın kendisini taciz ettiğini iddia eden avukat, açtığı davayı kazanmasına rağmen çıkıp “Kürtçü veya foncu değilim, Türkmeneli Derneği mensubuyum” açıklaması yapmak zorunda kaldı. Bu cümleyi kurmak zorunda bırakan atmosferi daha ne kadar görmezlikten geleceğiz?

Birkaç gün önce Kayseri’de bir otobüste çekilen videoyu da hep birlikte izledik. Ailesiyle Çerkesçe konuşan bir gence yolculardan biri kalkıp müdahale etti ve şu ifadeleri kullandı: “Bu ülke Türklerin ülkesi. Bu ülkede ikinci dil konuşulmaz. Kürt olsun, Çerkes olsun kim olursa olsun fark etmez.” Gencin verdiği tek cevap videoda görüldüğü kadarıyla “eyvallah”tı. Atmosfere baktığımızda buna da bireysel bir hadise diyip geçecek miyiz?

Daha dün Ümit Özdağ, HDP için “Üst yöneticilerinin çoğu Ermeni’dir. Düşmandır ve düşman muamelesi yapılmalıdır.” dedi. Böyle bir bilginin doğruluğu yanlışlığı tartışmasını bir kenara bıraksak bile söylemin içerdiği Ermeni nefreti siyasete yakışıyor mu? İşin sorunlu yanı, bu söylemler artık doğru düzgün tepki bile toplamaz oldu. Tepkiler yerini likelara bıraktı.

Son zamanlarda yaşanan hadiselerden daha fazla örnek vererek kendimi de sizi de karamsarlığa itmek niyetinde değilim. Fakat farkında ve dikkatli olmamız gereken bir süreçte olduğumuzu düşünüyorum. Dalgaların boyu yükselerek ilerliyorken can simidine güvenemeyiz.

Bu geceki hadiseden birkaç hafta geriye gittikten sonra filme dönelim tekrar. Geçmişte yaşananların tekrar etme ihtimali gündeme geldiğinde “Kesinlikle olmaz, bunun için fazla bilinçliyiz.” diyen öğrencilerin sonunu merak edenler filmi izlesin derim.

Evet, faşizm bu yüzden korkunç; bir defa hortladığında sınırlanması çok zor, dalga dalga tüm farklılıklara yönelir. Dalgalar yükselerek üzerimize gelirken usulca boğulmayı beklemek akıl karı değil. Elimizden geldiğince bir arada yaşama umudunu yüceltmeli, öteki oluşturan sesi kısmalıyız. Hala dalgakıranı oluşturmaya yetecek kadar sayımız ve sözümüz var.