Sıcaktır. Konforludur. Lükstür. Güvenlidir. Yalıtımlıdır. Kârlıdır. Şimdilik tabii.

Bir de halkın yanı vardır. Soğuktur, maliyetlidir, risklidir, tehlikelidir. Bodrum katlarında, atölye odalarında, fabrika çıkışlarında, esnaf lokantalarında, emekli kuyruklarında, kira günlerinde, şehit haberlerinde, dalıp giden gözlerde görebilirsiniz onları. Şimdilik tabii.

Görmemekte ısrar edebilirsiniz, onlar enkaz altında umutla beklerken siz rendeyi andıran binalarınızda propaganda filmleri hazırlayabilirsiniz. Şimdilik tabii.

Enkaz altındaki feryat, çok güvenlikli katlara ulaşmayabilir. İki haftada tuvalet problemini bile çözmeyi beceremediğinizi, 2019 yılında tatbikatını yaptığınız deprem için yeterli çadır stoğuna sahip olmadığınızı, enkaz altında binlerce kişinin yardım beklerken can verdiğini görmüyor olabilirsiniz. Şimdilik tabii.

Halk bunu göstermekle yükümlüdür. Hiç boşuna bağırıp çağırmayın, hakaret edip sabrımızı taşırmayın. Elbette kızacağız size. Elbette biriken bu öfke stadyumlardan taşacak. Not etmeye çok meraklıysanız eleştirilerimizi not edin. Sizin en temel işiniz dinlemek. Biz kızacağız, siz dinleyeceksiniz. Acısı olan, canı yanan biziz. Bu öfke karşısında saygıyla bekleyeceksiniz. Size o lüks hayatı yaşatan işinizin bir parçası bu. İşinizi yapacaksınız. İşinizi şimdiye kadar yapmadıysanız, ihmalin parçası olarak insanların ölümüne sebep olduysanız o rahat koltuklarınızdan bir an önce kalkacaksınız. O koltuklar sizin değil. Bu halk tarafından size emanet edildi. Şimdilik tabii.

İhaleye fesat karıştırmayı, Kızılay’ı holdinge çevirmeyi, çürük binalarınıza ruhsat verdirmeyi, derneğinizi örtülü ödeneklerle büyütmeyi çok iyi biliyorsunuz. Ama işinize gelmediğinde bilmediğinizi iddia ediyorsunuz. Oysa sizi de, sizin bildiklerinizi de çok iyi biliyoruz biz. Herkes biliyor kolonların kesik olduğunu. Patronların yalan söylediğini, neoliberalizmin tıkandığını herkes biliyor. Bazıları ise ısrarla salağa yatıyor. Şimdilik tabii.

En az bir stadyum dolusu insanın imar problemleri, sorunlu kent politikaları, barınma krizi ve afet koordinasyonsuzluğu sonucunda öldüğü ülkede halkın hükümeti istifaya çağırması gayet doğaldır ve “devletimiz her yerde” diyenler bunu çok iyi biliyor.

Futboldan daha politik çok az şey vardır ve "futbola politika bulaştırmayın" diyenler de bunu çok iyi biliyor.

Stadyumlar, konserler, üniversiteler ve meydanlar politikanın alanıdır ve politikayı sandığa hapsetmek isteyenler de bunu çok iyi biliyor.

Hükümeti istifaya çağırmak çok temel bir demokratik haktır ve önüne gelene vatan haini diyenler de bunu çok iyi biliyor.

Çünkü salağa yatınca rantları devam ediyor. Şimdilik tabii.

Taraftarın istifa talebine karşı birtakım kulüp yöneticilerinin kullandığı dile dikkat ettiniz mi? Size de bir yerden tanıdık gelmedi mi o dil? Hükümetin istifasını isteyenlere karşı “devletin ve milletin yanındayım” demenin neleri ima ettiğini hepimiz hatırlıyoruz değil mi? İktidarla her türlü gayri meşru ilişkiler içinde olan ve birçoğu müteahhit olan kulüp yöneticileri, hükümete kızanları bir cümle ile nasıl da devlet düşmanı ilan etti gördünüz mü? Halk ne zaman feryat etse kurdukları ilk cümle “devletimin yanındayım” oluyor. Asgari ücretle çalıştırdıkları, verdikleri maaşı kira yoluyla geri aldıkları, emeğini ve hayatını satın almaya çalıştıkları halktan yana olacak değiller elbette. Şatolarının tadını çıkarmaya devam etsinler. Şimdilik tabii.

Bir de halkı mafyaya tehdit ettirenler var. Sözle, fikirle anlatabilecek hiçbir şeyleri olmadığı için her sıkıştıklarında abilerini çağırıyorlar. Devletin gölgesi altında faili meçhuller, haraçlar, işkenceler ve bilumum suçları işleyip bir de utanmadan bağırıp çağırıyorlar. Şimdilik tabii.

Ağızları bozuk, kaşları çatık ve hesapları dolu. Küfretmekten, tehdit etmekten başka bir şey bilmiyorlar. Devlete o kadar tapıyorlar ki “devlete ortak koşmak” gibi laflar ederken utanmıyorlar. Üstelik düne kadar modern devlet teorilerini, ulus devleti eleştirenlerin bir kısmı da bunları çılgınlarca alkışlıyor. “Kutsal devlet istemiyoruz” dedikleri günleri unutmuş gibi kalkıp bizi azarlayabileceklerini sanıyorlar. Çünkü hadlerini bilmiyorlar. Şimdilik tabii.

Hadsizlik biçim biçim. En büyüğü de etsiz-sütsüz ahlakçılıkta. Egemenin eksiğine karşı tek bir cümle kurmadan toplumun çürüdüğünü iddia etmeyi ve suçu halka yıkmayı nasıl okumalıyız? Ne kadar da konforlu bir yerden konuşuyorlar değil mi? Yarın bu mevsim değiştiğinde, bugün mıymıy konuşmalarını da meşrulaştırmaya çalışacaklar. Konfor alanlarını terk etmemek için, aksini ahlaksızlıkla itham edip eleştirilerini erteliyorlar. Şimdilik tabii.

Halka vatan haini iması yapılırken Nazım Hikmet’in “Vatan Haini” şiirini dönüp dönüp okuyoruz. Devletin gölgesinin karanlığını, onurumuzu kurtarmak için aydınlatmaya çalışıyoruz. Devletin her fırsatta üzerimize salladığı o sopayı kırmak boynumuzun borcu. Sermayenin sarıp sarmaladığı, hukukun ayaklar altına alındığı devletin yanında hizalanarak onu dönüştüremeyiz. Devleti dönüştürmek ve tüm karanlığını aydınlatıp şeffaflaştırmak için haklılığımızı ve halklılığımızı hiç unutmadan ısrarla mücadele edeceğiz. Bunu yapmanın ve şimdiye bir son verip daha adil bir yarın için fırsatlar doğurmanın tek bir yolu var elimizde. Şimdilik tabii.