Suriye meselesine ilişkin farklı senaryoların son dönemde tekrar gündeme gelmesi üzerine bu tartışmaya bir katkı sunmak amacıyla yaptığımız çalışmayı birkaç gün önce sizlerle paylaştık.
Bugün dünya devlerinin üzerinde adeta tepindiği ve nereye varacağını, nasıl toparlanabileceğini kimsenin tahmin edemediği Suriye ile ilgili, ayaklanmaların ilk döneminde yayınlanmış olan bildirileri gündeme getirmeye çalıştık.
Bu bildirilerin içerik olarak önemli ve tartışılmaya değer olan kısmı, sadece iki senaryonun var olduğu algısının yaygınlaştığı bir dönemde üçüncü yol olarak öne sürülmüş olmasıydı. Bildirilerdeki özet, diktatörlüğün de diktatörün yaptığı katliamların da karşısında olmakla beraber Suriye’de silahlı mücadele girişiminin çözüm olarak görülmediğiydi.
Aradan geçen on senede değişen birçok denklem üzerinden o günkü bildiriyi okumak çok sağlıklı olmayacaktır elbette. Bu nedenle yayına gelen bazı tepkileri anlamakta zorlandığımı ifade etmem gerekiyor.
Bildiride imzası olan isimlere o günlerde yakıştırılan mezhepçilik, İrancılık, katil savunuculuğu gibi ifadelerin, geldiğimiz noktada hiçbir süreç eleştirisi yapmadan hala kullanılıyor olması da çok yol alamadığımızın bir göstergesi benim açımdan.
İmzacılardan Mehmet Bekaroğlu da sitemizdeki beyanının son cümlesiyle ilgili “2003 yılında kurulan Doğu Konferansı’nın bölge ülkelerini gezerek anlattıklarının özetidir” ifadesini kullanmıştı. Ki kendisi Doğu Konferansı’nın genel sekreterliğini yapan isimdir.
Yayına gelen tepkiler üzerine düşündüğümde, bu duruşun arka planından bahsetmeden sadece Suriye olayları üzerinden bu yayını sunmanın eksik olacağına kanaat getirdim. Eylül 2013’te yayınlanan bildiride imzası olan Ümit Aktaş, görüşmemizde Doğu Konferansı sürecine atıf yapmıştı. Yine imzacılardan Mehmet Bekaroğlu da sitemizdeki beyanının son cümlesiyle ilgili “2003 yılında kurulan Doğu Konferansı’nın bölge ülkelerini gezerek anlattıklarının özetidir” ifadesini kullanmıştı. Ki kendisi Doğu Konferansı’nın genel sekreterliğini yapan isimdir.
2001’de ABD’de gerçekleşen saldırının ardından Afganistan ve Irak’ın işgaliyle ortaya çıkmış bir oluşum Doğu Konferansı. İdeolojik olarak farklı noktalarda duran isimlerin doğu halklarının siyasi ve kültürel olarak iletişiminin artması gerektiğini vurguladığı, bölgede barışın tesis edilmesi amacıyla tartışmalar yürütecek bir zemin arayışı.
Artık küresel yayılmacılığın ekonomik, kültürel, siyasi ve askerî biçimlerine karşı mücadele etmek her dünya vatandaşının birinci insani görevi hâline gelmiştir.
Bu arayışın neticesinde Mayıs 2003’te yayınlanan çağrı metninde şu ifadeler yer alıyor:
“Tarihin dönüm noktalarından birini yaşıyoruz. Ne yazık ki bu dönüm noktası, insanlık için kaygı verici bir geleceği işaret ediyor. Çok uluslu şirketlerin kârını attırmayı, en önemli amaç ve değer olarak gören yeni küresel anlayış ve onun iktidarı temsil eden ABD öncülüğündeki güç ittifakı, uzunca bir süredir, insanlığı ve hatta gezegenin tüm canlı varlığını tehdit ediyor.
ABD, küresel emperyal bir güç olarak, Filipinler, Suudi Arabistan, Katar, Gürcistan, Özbekistan, Kırgızistan gibi ülkelerde üsler kurmak, baskıcı rejimleri desteklemek ya da Kuveyt’e olduğu gibi, ilan edilmemiş işgaller gerçekleştirmek suretiyle kuralsız yayılmasını sürdürmektedir. Geçtiğimiz günlerde yaşanan Irak işgali, dünyanın son derece belirsiz ve karanlık bir geleceğe doğru gittiğini daha net bir şekilde ortaya çıkardı.
Onurlu insanlar olarak yaşamak için, sömürgeleştirme ve işgalleri meşrulaştırmakta kullanılan “uygarlaştırma” söylemini yeni baştan tartışmak, batı uygarlığının kurumlarını sil baştan düşünsel bir çabayla yeniden değerlendirmek zorundayız. Artık küresel yayılmacılığın ekonomik, kültürel, siyasi ve askerî biçimlerine karşı mücadele etmek her dünya vatandaşının birinci insani görevi hâline gelmiştir.
Farklı dünya görüşleri ve siyasal tercihlere sahip olan bizler, içinde bulunduğumuz acımasız ve amansız koşullarda, bölge ülkelerinden başlayarak vicdani, insani, kültürel ve siyasal bir duyarlılık yaratmak, sorunlarımızı bir masa etrafında tartışmak ve dostluğumuzu geliştirmek amacıyla, Asya-Afrika Dayanışma Konferansı (Doğu Konferansı) adıyla bir girişim başlatmış bulunuyoruz.”
Konferansın çağrıcıları arasında gerçekten birçok farklı kesimden önemli isimler bulunuyor. Mehmet Bekaroğlu, Aydın Çubukçu, Abdurrahman Arslan, Ertuğrul Günay, Hakan Albayrak, Hrant Dink, Mithat Sancar, Nihat Genç, Mustafa Karaalioğlu, Nuray Mert, Oral Çalışlar, Ömer Laçiner, Alev Erkilet bunlardan bazıları.
Yaratıcı bir hamlenin, verimli bir düşünce mecrasının açılabilmesi için tüm ‘Doğulu’’ların, öncelikle kendilerini sorgulamaları gerektiği de unutulmamalıdır.
Birkaç aylık istişareler sonucunda yine 2013 yılında, eylül ayında bir bildirge yayınlanmış ve şu ifadelere yer verilmiş:
“Uygarlığın ilk filizlendiği, bir dizi parlak uygarlığın vatanı ve aynı zamanda farklı uygarlık dünyaları arasında asırlarca köprü olagelmiş bu bölgenin bu emsalsiz tarihsel miras ve birikime yakışır bir silkinişe ihtiyacı vardır. Bunun iki ön koşulundan biri Doğu’yu Batı karşıtlığı, bir Doğu Batı antagonizması temelinde tanımlamanın kolaylık ve kısırlığına kapılmamaktır.
Batı’nın Doğu, Ortadoğu üzerinde icra ede geldiği mütehakkim, saldırgan, sömürücü, hatta yağmacı politikalarının bölgenin tamamındaki sorunların derinleşmesindeki payı elbette görmezden gelinemez. Ama yaratıcı bir hamlenin, verimli bir düşünce mecrasının açılabilmesi için tüm ‘Doğulu’’ların, öncelikle kendilerini sorgulamaları gerektiği de unutulmamalıdır.
İkinci ön koşul, bir ucu Hindistan’a, öteki ucu Balkanlar’a açılan yaşadığımız kültür havzasının bileşimleri arasında son yüzyıllarda çeşitli nedenlerle kurumuş, daralmış veya kopmuş her tür ilişki kanallarını açmak, özellikle de bölgenin tarihsel entelektüel mirasını, kültürel, sanatsal ürünlerini, deneyimlerini birbirlerine aktaracakları, böylece uzun bir aradan sonra birbirlerini yeniden tanıyacakları platformların acilen kurulmasıdır.
Doğu Konferansı girişimi bu öncelikli görevi, ülkeler arasında olduğu kadar, düşünce akımları arasında da, ortak sorunlar ve sorular etrafında sürekli diyalogları kurumsallaştırarak yerine getirmeyi düşünmekte, önermektedir.
Çağrımız, bu diyalog ve arayışı anlamlı bulup beslendiğimiz zengin tarihsel kültürel mirasın çoğul karakterinden katılımcı, eşitlikçi ve özgürlükçü değerleri damıtarak, önümüze dikilmeye çalışılan kaotik, karanlık geleceğe meydan okuyan, yeni, ışıklı bir dünya umudunu hala koruyan herkese açıktır.”
Son yüzyılda Doğu ülkelerinde meydana gelen hadiseleri tahlil etmeye çalışan, bu bölgedeki çatışma ve işgallerin önlenebilmesi için sivil ve kültürel alanda adım atmak isteyen bir girişimin aktif olarak devam edememiş olması hepimiz için bir kayıp.
Çağrı metninden sonra yeni katılımların gerçekleştiği bu girişim; bölgedeki sivil toplum oluşumlarıyla, kanaat önderleriyle, aydınlarla bağlantı kurabilmek için Suriye, Ürdün, Lübnan, İran, Ermenistan gibi ülkelere ziyaretler yapmış ve 2005 yılı Kasım ayında İstanbul’da geniş katılımlı bir buluşma gerçekleştirmiş.
Doğu Konferansı’nın İstanbul Buluşması'na Türkiye'den 40, Türkiye dışından (İran, Mısır, Suriye, Lübnan, Filistin, Ürdün, Suudi Arabistan, Irak, Bahreyn, Tunus, Malezya, Sudan, İngiltere ve ABD'den) 80 delege katılım göstermiş. Buna ek olarak oluşum, 2007 yılından itibaren Doğudan adlı bir dergi çıkarmış ve 2010 yılına kadar yayına devam etmiş.
Son yüzyılda Doğu ülkelerinde meydana gelen hadiseleri tahlil etmeye çalışan, bu bölgedeki çatışma ve işgallerin önlenebilmesi için sivil ve kültürel alanda adım atmak isteyen bir girişimin aktif olarak devam edememiş olması hepimiz için bir kayıp.
Sonraki süreçte gelişen olaylarla ilgili göstermiş oldukları tavrı ise kimseyi itham etmeden bu pencereden okumaya çalışmanın daha sağlıklı olacağını düşünüyorum.
Bu vesileyle hatırlatmak isterim ki konferansla ilgili sosyal medyadan Yıldız Ramazanoğlu’nun 2020’de sosyal medya üzerinden yaptığı “Bir zamanlar emperyal saldırılara karşı(2003-2009) Orta Doğu'nun selameti, halkların dayanışması, işbirliği ve ortak ruhumuzun güçlenmesi için yolculuklar yapmıştık. Gittiğimiz yerlerde ne çok şey öğrendik ne güzel insanlar tanıdık. Gençler sivil yolculukları tekrar başlatsa…” çağrısına Mehmet Bekaroğlu, “Yıldız Hanımın paylaşımı vesilesiyle duyurmak isterim. Doğu Konferansı’nı yeniden toplamayı tartışmak için bir toplantı yapacağız, Covid’den fırsat kolluyoruz. Muhtemelen Ekim ortalarında, katkı sağlamak isteyen arkadaşlar telefonlarını bana yazsınlar.” cevabını vermişti. Toplantı yapıldı mı, bir karar verildi mi bilemiyorum ama Yıldız Hanım’ın “gençler sivil yolculukları yeniden başlatsa” talebine “barış” umuduyla “evet” diyorum.
Netice itibariyle kanayan yaralar hala aynı, sorunların büyük bir kısmı çözüme kavuşamadı. Bunun mücadelesini sivil alanda vermeye çalışan da ne yazık ki son derece az. Konferansın neden devam edemediği, hangi sorunları aşamadığı daha detaylı olarak ele alınabilir belki ama bugün bu tarz girişimlerin eksikliğini hissediyor olmalıyız.
O nedenle Doğu Konferansı çağrıcılarına yeni bir çağrı yapmak istiyorum. Türkiye’nin de diğer bölge ülkelerinin de bir dönüşüm aşamasında olduğu bugünler, yeniden başlamanın vakti değil mi?