İkinci Dünya Savaşı’nın meydana getirdiği küresel sistemin 1990’ların sonu ile ilk başarızlığını kabul etmesi ve özellikle 2008 sonrası bir sonraki yenilgisini ilân etmesi sönücü bölgesel düzlemde meydana gelen çatışmacı gerilimler de sistemin kendini yeniden re-organize etmeye başladığını ya da başlamaya yönelik yeni kurguların oluşturduğunun sinyallerini veriyor. Bu değişim ulus devletlerin uluslarası sistem içerisindeki çıkarların iç ve dış politikayı belirleme aşamasında kimlik merkezli çıkarları mı yoksa maddi merkezli çıkarları mı tercih edeceği yönünde gerçekleşiyor. Dolayısıyla 2008 sonrası güvenlik doktrinlerinin daha da önem kazanması ve bu doğrultuda yapı-sistem analizi içerisinde uluslararası ilişkilerde kimlik algısının siyasallaşması küresel siyasi perspektiften gerçekleşen dönüşümün genel hatlarını ortaya koyuyor.
Konuyu hem daha spesifikleştirmek hem de bu haftaki konu başlığımızı oluşturan Rusya’nın Sırbistan siyasetindeki Gazprom’un dönüştürücü gücünü tartışmak adına son cümlemizdeki örneğimizden devam edelim isterseniz. 2008 Ekonomik Krizi’nin uluslararası sistem içerisinde meydana getirdiği güvensizlik ortamı, milli ekonomilerin yükselişe geçmesi ve özellikle üst Avrupalılık kimliği planlarının ilk etapta başarısızlıkla sonuçlanması günümüz Rus dış politikasına doğruda etki eden 2007-2008 Münih Doktrini’nde de gün yüzüne çıkmıştı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 10 Şubat 2007 tarihinde Milli Güvenlik Konferası’nda yaptığı konuşma günümüz Rus dış politikasının kodlarını oluşturmuştu: Rusya komşu ülkelerin araçsallaştırılması ile NATO tarafından çevreleniyordu ve bu tehlike bertaraf edilmeliydi.
Beş yıl sonra Genel Kurmay Başkanlığına getirilen Valery Gerasimov’un 2013’te ortaya koyduğu ifadeler doğrultusunda Gerasimov Doktrini olarak adlandırılan metinde ‘çatışmasızlık ve çatışma arasındaki çiziginin artık belirsizleştiği, Kosova’nın bağımsızlığının Rusya’nın milli güvenlik politikasına karşı bir tehdit ve pasifleştirme hareketi olduğu ve dolayısıyla artık istihbari yöntemlere başvurarak psikolojik yıpratma süreçleri üzerinden stratejilerin oluşturulmasının gerekliliği vurgulanmıştı. Rusya dış siyasetinin diğer temel dinamiklerinden biri olan Yakın Çevre Doktrini’nin 2016’de güncellenerek yeniden yorumlanması, Rusya’nın sahip olduğu doğal zenginlikleri devletleştirerek Batı bloğuna yönelik stratejilerinde önemli bir küresel güç ve ‘istihbari kurumlar’ haline getirilmesi gerekliliği, bugün Rusya’nın Avrupa iç siyasetindeki ve özellikle Sırbistan üzerindeki stratejilerini ortaya koydu. Ek olarak 2016’da Rusya Federasyonu tarafından yayımlanan Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde vurgulanan ‘enformasyon savaşı’ ifadesi, Rusya’nın doğal zenginliklerinin devletleştirilen kurumları tarafından dış politika analizi ve uygulanmasında ana aktör olacağını gösterdi.
Sırbistan’ın özellikle Rusya-Ukrayna krizi sonrası Batı ve Rusya arasında taraf tutması gerekliliği ve AB’nin başat ülkesi Almanya tarafından dahi açık bir şekilde ‘Rusya artık tarafını belli etmeli.’ yönünde açıklamalar yapılması, Sırbistan’ın 2011 sonrası en zor dış siyaset sürecinden geçtiğini ortaya koyuyor. Siyasi tarihin günümüz perspektifinden yorumlanmasını genel kabuller üzerinden gerçekleştirmek, Sırbistan’ın doğal olarak Rusya ile birlikte yer alacağını gösteriyor.
Özellikle geçtiğimiz günlerde Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić’in ‘’Damokles’in kılıcını başımızda hissedersek ancak Rusya’ya yaptırım uygularız’’ ifadesi aslında Sırbistan’ın Batı bloğuna bir mesaji olmuştu. Çünkü AB ve ABD bu anlamda Sırbistan’ı Rusya’ya karşı tavır alması ve Batı bloğu ile ortaklık içerisinde olmasını talep ederken bu doğrultuda Sırbistan’a fayda sağlayacak herhangi bir somur adım atıp hedef ve strateji de oluşturmuyor. Rusya’nın ise Sırbistan’daki var ola gelen kurumlarının gerek enformatik gerekse istihbari faaliyetleri göz önüne alındığında Batı bloğunun Sırbistan için içi boş vaatlerde bulunduğu anlaşılabilir. Peki bu içi boş vaatlerin amacı ne olabilir?
Öncelikle Batı bloğu Rusya’nın doğal müttefiki olan Sırbistan’ın Rusya ile olan ortaklığını bozamayacağının farkıdna. Dolayısıyla Rusya’nın Balkan coğrafyasındaki gücünü kırmak adına ‘yıpratma stratejisini’ tercih ediyor. Ancak yine de Batı bloğunun bu yıpratma stratejisine karşılık Rusya ve Sırbistan ittifakının tarihsel süreç içerisinde kopma noktaları yaşadığını geçtiğimiz yazılarımızda aktarmaya çalışmıştık. Bilineni aksine 1993 Duma seçimlerine kadar Rusya’nın Yugoslavya’nın dağılma sürecinde Sırbistan’a uygulanan yaptırımlara karşı çıkmaması, rövanşist tarih yazımı ile kurgulanan Sırbistan iç siyaseti ve kimlik algısı dikkate alındığında Rusya’nın ‘büyük ve güçlü Sırbistan’ idealine Bulgar ittifakı vb. yöntemlerle müsaade etmediği göz önüne alınabilir ve daha birçok olumsuz tecrübe ortaya konabilir. Ancak bu durum bambaşka bir yazı perspektifi oluşturur.
Son olarak 2022 yılının başlarında ve geçtiğimiz günlerde Rusya’nın yine Kosova konusunda Sırbistan’a tehditvari açık mesajlar vermesi ve Sırbistan basınının özellikle birkaç ay önce Putin’in Kosova’ya yönelik açıklamalarından sonra ‘Putin bizi sattı!’ yönündeki manşetleri de yine kopma noktalarından yalnıca birkaçını ortaya koyabilir.
Tüm bu kopma noktalarına rağmen Sırbistan iç siyasetindeki Rusya’nın hegemonik gücü tarihsel bağlardan daha ağır bir şekilde ülke içerisinde yer alan ve Sırbistan enerji ihtiyacının neredeyse tamamını karşılayan Rus Enerji Şirketş Gazprom’un varlığından kaynaklanıyor. 2016’da yayımlanan ve içeriği genişletilen Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin vurguladığı enformatik ve istihbari mücadelede Gazprom başta olmak üzere Lukoil, Sberbank gibi kuruluşlar Sırbistan iç siyasetindeki Rusya tahakkümünü her geçen gün artırıyor.
Rusya ise bu stratejsini ‘Slavofil’ dünyanın Batı bloğuna karşı güçlü tutulması etiketi ile Sırbistan halkına mobilize ediyor. Ancak Sırbistan toplumunda AB yanlısı %20’lik, aşırı Sırp fanatizminin etkisi ve doğal olarak tarihsel süreçte yaşananların unutulmaması nedeni ile %30’luk kesmin Rusya ile olan ittifakı istememesi, kararsızlar da göz önüne alındığında yalnzca %40’larda Rus-Sırp ittifakının taraftarları bulunması Rusya’nın Sırbistan’daki etkisinin kırılabileceğini analiz ettiğini gösteriyor. Dolayısıyla Rusya bu olumsuz seyri tersine çevirmek adına Niş’te kurduğu İnsani Yardım Merkezi ile, Belgrad ve Novi Sad merkezli Uluslararası Ortodoks Birlikleri’nin ofislerinin açılmasıyla, Rusya Dış İşbirliği Ajansı’nın kurulması, Rus Kültür Merkezi’nin aktifleştirilmesi ve bu aktifleştirilmenin Stratejik Kültür Vakfı ile entegre edilmesi Sırbistan iç siyasetine müdahalesindeki istihbari stratejilerini yeniden kurguluyor. Tabi bu kurumlar arasında Rusya’nın Sırbistan iç siyasetindeki tahakkümünü sağlayacak en güçlü kurum şüphesiz Gazprom. Rusya yatırım ve Rus iş insanlarının varlıklarının Sırp ekonomisinin doğrudan %10’u meydana getirmesi, Sırbistan Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nın neredeyse 1/3’ini oluşturuyor. Ancak yine de Gazprom’un özellikle küresle enerji krizi göz önüne alındığında ve kurumların istihbari, enformatik faaliyetleri de söz konusu olduğunda Gazprom’un tahakküm etkisi daha fazla oluyor.
2008’de Gazprom’un Sırbistan enerji piyasası ile entegre konuma gelmeya başlaması, bugün günümüzde Sırbistan enerji Şirketi NIS’in doğalgaz ihtiyacının %99’unu Gazprom’danm alması ile sonuçlandı. Yine de NIS’in hisselerinin hâlâ %30’u Sırbistan devletine de ait olsa Rusya’nın hisse oranının %55’in üzerinde olduğu unutulmamalı.
Paralel şekilde küresel enerji krizinde diğer önemli boyutu teşkil eden enerji depolama sorununu çözmek adına Rusya’nın Novi Sad sınırlarına yakın bölgede Banatski Dvor Tesisi’ni kurması Sırbistan’ı Rusya’ya daha fazla bağımlı konuma getirmiştir. Tarihsel ilişkilerin önce siyasallaşması daha sonra ekonomikleşmesi neticesinde Rusya, Sırbistan’daki azalmaya başlayan etkisini korumayı ve artırmayı hedefliyor. Vurguladığımız üzere, Gazprom’un Sırbistan sınırları içerisinde geniş hareket alanına sahip olması da kurumun istihbari faaliyetleri desteklemesi ve oluşturması açısından önem arz ediyor. Bu anlamda RTC’nin(Sırp Radyo ve Televizyon Kurumu) Gazprom ve Rus iş insanlarının Vladimir Putin’in desteği ile propaganda nedeni ile baskı altında tutulması da Rus kurumlarının enformatik mücadelede Sırbistan’daki stratejilerini açıklıyor. Üstelik dikkat edilmesi gereken diğer önemli nokta, geçtiğimiz günlerde kabinede yer almayan rövanşsit Sırp milliyetçisi Aleksandar Vulin’in konumu. Sırp toplumu ve medyası bu kararı Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić’in AB’ye yönelik bir stratejisi olarak yorumlarken Vulin’in, halefi Bratislav Gašić’in İçişleri Bakanlığı’na getirilmesinden sonra Gašić’in halefi olarak İstihbarat Dairesi’nin yeni direktörü olması artık beklenen bir durum. Her ne kadar rövanşist Sırp milliyetçisi olarak tanımlansa da Sırp toplumu tarafından pragmatist olarak yorumlanan Vulin’in bu yeni görevinde Gazprom aracılığı ile Sırbistan iç siyasetinin bilinen ama farklı aktörü belirleyici olacak.