“Şahsi hırslar Türkiye'ye tercih edilmiştir. Altılı masa tek bir adayın tasdiki için çalışan bir yere dönüşmüştür. Ne bir kumar masasında ne bir noter masasında olmayacağız (…) Buradan Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'a çağrıda bulunuyorum. Değerli başkanlar, millet sizi göreve çağırıyor.”

Cuma günü parti kurullarıyla yaptığı toplantıdan sonra yangından mal kaçırır gibi kameralar karşısına çıkan Akşener; bu cümlelerle masayı ve masadaki diğer partileri itham etmiş, hem millete hem iki belediye başkanına çağrıda bulunmuştu.

Konuşmadaki çağrının sonunda yapılan “ateşten gömlek” vurgusunun kasıtlı olduğunu düşünüyorum.

Yaptığı çağrı konuşmasında kullandığı ifadeler son derece dikkatli seçilmişti. Başı sıkışan her milliyetçi gibi millet, kurtuluş, vatan, bağımsızlık vurgularıyla masadaki krizi milli bir mücadele alanına çevirmiş; kendince işgal durumuna karşı milleti göreve çağıran Halide Edip rolüne bürünmüştü.

Milliyetçi gelenek; konuşma üslubu olarak tarihi rollere atıf yapmayı, mevcut konumunu tarihi şahsiyetlerle özdeşleştirmeyi pek sever. Ben o konuşmadaki çağrının sonunda yapılan “ateşten gömlek” vurgusunun da kasıtlı olduğunu düşünüyorum:

“Tıpkı 100 yıl önce olduğu gibi bugün de vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlike altındayken kurumlarımız yıpratılıp, içleri boşaltılırken, devletimizin itibarı, ciddiyeti ve hafızası her gün yok edilirken, 100 yıl önce olduğu gibi bugün de Saray hükûmeti, üzerine düşen sorumluluğu yerine getiremeyip milletimizi yokluğa mahkûm ederken, 100 yıl önce olduğu gibi bugün de milletimiz istiklalini yine kendi azim ve kararına bağlamıştır. Size de ateşten bir gömlek giymeyi vazife kılmıştır.”

Geldiğimiz nokta da gördük ki İyi Parti’nin masadaki rahatsızlıkları aday konusundan ibaret değilmiş, son süreçte de oluşmamış. Millete ateşten gömlek giyme vazifesi veren Akşener’in açıklamasından sonra birçok İyi Partili yönetici, hem masadaki diğer partilere hem de 5 partinin aday olarak önerdiği Kılıçdaroğlu’na çeşitli ithamlarda bulundu.

Genel başkan yardımcısı düzeyinde dillendirilen ifadeler arasında masadaki diğer partilerin milletvekili pazarlığı nedeniyle bu tercihi yaptıkları da vardı; “En uygun saray çalışanı 12. kez yine Kılıçdaroğlu" cümlesi de.

Açıklamasından yaklaşık yarım gün önce imzaladığı metin çok netti.

Üç gün boyunca herkes süreci anlamlandırmaya çalışırken Akşener’in gazetelere verdiği demeçler de soru işareti oluşturmaya devam etti. Açıklamasından yaklaşık yarım gün önce imzaladığı metin çok netti: “Millet İttifakını oluşturan siyasi partilerin genel başkanları olarak 28. Dönem TBMM ve 13. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortak Cumhurbaşkanı adayımız ve geçiş süreci yol haritası konusunda ortak bir anlayışa ulaşmış bulunuyoruz.”

Altına imza attığı ortak anlayış bildirgesinden sonra 5 partinin mutabakata vardığı adayın kendi partisine dayatıldığı, işin oldu bittiye getirildiği gibi iddialar hararetle savunulmaya çalışıldı. İşin enteresan yanı şu ki bugüne kadar ittifaktaki diğer partilere açıktan politika dayatan tek oluşum İyi Partiydi.

Masadaki en büyük partinin genel başkanı olan ismi; kamuoyu önünde hem parti yöneticileri hem de parti yandaşı PHD’liler marifetiyle yıpratmış, “kazanamayacak aday” imajını desteklemişlerdi.

CHP’nin ve diğer partilerin HDP ile ittifak dışı görüşme yapmasına müdahale etmiş, masada kimsenin beraber poz veremeyeceğini söylemişlerdi. Deva Partisinin açıkladığı vaatlere karşı resmi açıklamalar yayınlamış, farklı düşündüğü birçok hususta masaya parmak sallayarak şunlar olursa biz olmayız pazarlığına girmişlerdi.

Tüm bunlar gözümüzün önünde olurken aylardır adı dilllendirilen ve masadaki en büyük partinin genel başkanı olan ismi; kamuoyu önünde hem parti yöneticileri hem de parti yandaşı PHD’liler marifetiyle yıpratmış, “kazanamayacak aday” imajını desteklemişlerdi.

İyi Partililer bir yandan Kılıçdaroğlu’nun adaylık ihtimalini törpülemeye çalışırken farklı kesimler İyi Partinin öne sürdüğü iki ismin de iddia edildiği gibi “kesin kazanacak aday” olmadığını izah etmeye çalışıyorlardı. İmamoğlu’nun dava süreci tüm seçim sürecini riske atabilecek bir engel oluşturuyordu. Mansur Yavaş’ın ise -hiç gevelemeden söylemek gerekirse- dümdüz bir ülkücü olduğu için gerekli HDP oylarını alamayacağı açıktı.

Kazanacak aday, kazanamayacak aday, kazanma ihtimali olan aday derken perşembe günü yapılan toplantıda dün için tarih verilmişti ki cuma günü olanlar oldu. Cuma günü Halide Edip gibi nutuk atan Meral Akşener ise cumadan bu yana ne öne sürdüğü iki isimden ne de ittifak tabanının ciddi bir kesiminden destek alabildi. Umulup da bulunmayan bu destek, günün sonunda masaya geri dönüşün yolunu açmış oldu.

Yıllardır oturduğu masadan neden bu şekilde ayrıldı veya kumar masası diyerek kalktığı masaya tekrar nasıl oturdu, onu sevenlerinin takdirine bırakıyorum.

Peki olayın kısa vadede kime ne yararı ne oldu? Akşener bugün masaya geri dönmüş olsa da Millet İttifakı imajına yaramadığı açık. Aday ilanının gecikmesi üzerinden propaganda yapan Cumhur İttifakının iddiaları haklı çıkarılmış oldu ve seçimden sonraki sürece dair seçmen zihninde soru işareti oluşturuldu.

Akşener cephesi ise sürecin en fazla kaybedeni bence. 2018’deki adaylık sürecinde yaptığı hatayı tekrar eden Akşener, bu defa arkasında ciddi bir destek de bulamadı. Bu aşamadan sonra masaya dönmüş olsa da eli eskisi kadar güçlü değil ve kendi tabanı hariç ittifak tabanında güven tazelemesi zor olacak. Yıllardır oturduğu masadan neden bu şekilde ayrıldı veya kumar masası diyerek kalktığı masaya tekrar nasıl oturdu, onu sevenlerinin takdirine bırakıyorum.

Akşener masa da ciddi bir imaj ve güven kaybına uğradı. Masada eli güçlenen tek isim ise adaylığı ilan edilen Kılıçdaroğlu gibi geliyor bana. Hem ittifak tabanının çoğunluğunun desteğini aldığını adaylık ilanından önce göstermiş oldu hem de Akşener’in çıkışına karşı “Halil İbrahim Sofrası” açılımı yaparak masayı genişletme sinyali verdi. Böylelikle Akşener’e rağmen farklı kesimlerle irtibatını daha açıktan kurma imkanını elde etmiş oldu.

Dün akşam aday ilan edildi ve birliktelik nihai olarak şekillendi. Akşener dünkü açıklama sırasında son derece morali bozuk ve memnuniyetsiz duruyordu. Önümüzdeki günlerde cumhurbaşkanlığı yardımcılığını istemediğini, milletvekili olarak devam edeceğini, ayrı listeyle seçime gireceğini açıklayacağı gibi kulisler de medyaya yansıyor. Bu akşam katılacağı Teke Tek programında da sürece dair neler söyleyeceği merak konusu. Öyle ya da böyle masaya dönmüşken sonuca kilitlenip adayın arkasında mı duracak yoksa süreç ve masayla ilgili şikayetlerini dillendirmeye devam mı edecek emin olamıyorum.

O nedenle Akşener’e cuma günü yaptığı açıklamadaki şu ifadeyi hatırlatmak gerekiyor: “Bu saatten sonra bizlere düşen bir seçim yapmaktır: Ya ışıl ışıl bir güneşin altında dimdik duracağız ya da uzayan gölgelerde kaybolacağız! Ya şanlı bir mücadelede milyonlarla yürüyeceğiz ya da trajik bir hikâyede figüranlık yapacağız!”

“Gece, karanlık bir gece... Fakat insanın hayatında sabahı olmayan gece yoktur. "

3 gün içinde siyasi hayatının en stratejik hatalarını yapan Akşener, rolüne bürünmeye çalıştığı Halide Edip de değil parti kurmaylarının zikrettiği gibi Demir Leydi de değil. “Ateşten gömlek” giymekle vazifelendirdiği milletin de makul sesi değil. Bugün masaya dönmüş olsa bile en azından ittifak tabanına karşı ciddi bir özür borcu var.

Akşener’in atfı nedeniyle adını sıkça anmışken Halide Edip’le bitireyim yazıyı. 1919’da Fatih Mitingi’nde kurduğu cümleler 14 Mayıs’a ışık tutsun, umut olsun: “Gece, karanlık bir gece... Fakat insanın hayatında sabahı olmayan gece yoktur. Yarın bu korkunç geceyi yırtıp muşâşâ bir sabah yaratacağız. Yalnız ışık geldiği vakit gözümüzü güneşe karanlığı gören baykuşlar gibi açmayalım. Işık geldiği vakit hayatı karşılayacak, karşılayabilecek insanlar halinde bulunalım.”