Geçtiğimiz haftasonu gündemini meşgul eden hususlardan biri (TOKİ başvuruları ve KPSS haricinde tabi) Kemal Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu tarafından gerçekleştirilen kabir ziyaretleri oldu. 27 Mayıs darbesi ile yönetimden indirilen Başbakan Adnan Menderes, Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın anıt mezarlarını ziyaretlerinin ardından Turgut Özal’ın mezarını ziyaret ettiler. Buraya kadar her şey yolunda. Ana muhalafet partisinin lideri ve İBB Başkanı birlikte idam edilen eski başbakan ve bakanların, başbakanlık yapmış olan eski cumhurbaşkanının mezarlarını pekala ziyaret edebilir. Özellikle de demokrasinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere yola çıkan siyasi liderlerin idam edilen Menderes ve arkadaşlarının kabrini ziyaret etmesi kamuoyuna verilen mesaj açısından da pekala olumlu olur. Ancak Serbestiyet’te yayınlanan ve Ekrem İmamoğlu’nun ziyaretleri paylaştığı tweetine gelen etkileşimleri gösteren bir video haberde görülen tepkiler farklı bir tablo çiziyor. Daha önce demokrasi hakkında yazdığım yazıda belirttiğim kitlelerin katılımı, yoğun seçim katılımı ve sandık konusunun gerçekten “demokratik” ifadesinin yaptığı çağrışım ile ilişkisinin sandığımız kadar demokratik olamayacağı konusu burada göze çarpıyor.
Mevzubahis ziyaretin üzerinden geçen bir hafta neticesinde Kemal Kılıçdaroğlu bugün “gerçekten benimle birlikte misiniz?” sorusunu sordu. Soru Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2022 yılının başından beri muhalefet içerisinde yürüdüğü yolda artık seçim ufukta belirmeye başladığı sırada adaylık için son virajda olduğunu gösteriyor. Daha önce sitemizde üzerine bir cevap yazısı yayınlanan ve CHP İstanbul Milletvekili Doç. Dr Yunus Emre tarafından kaleme alınan yazıda değinilen “mecbur adam” vurgusunun ardından bugün gelen açıklama Kemal Bey’in mecbur adam olmasının sorgusundan ziyade makbul adam olması ile ilgili bir soruyu gündeme getiriyor. Aslında Kılıçdaroğlu tarafından dile getirilen “Benimle misiniz?” sorusu akabinde gelen “Bazılarınızın sesi çıkmıyor, bazılarınız isteyerek veya istemeyerek zarar verdiğini görüyorum ama artık karar verin.” ifadeleri bize gösteriyor ki Kemal Kılıçdaroğlu mecburi bir mücadelenin makbul adamı olduğunu göstermek ve bu hususta onaylanarak destek görmek istiyor. Peki Kemal Bey gerçekten makbul adam mı? Ya da şu soruyu tekrar soralım; mecbur adam mı?
Her halükarda ortak bir aday ile seçime girilmesi ve bu ortak adayın Recep Tayyip Erdoğan’ın alternatifi bir “mecbur adam” olmaktan ziyade toplumsal farklılıkları ve ihtiyaç duyulan değişim sürecini iyi yönetebilecek bir “makbul adam” olması (adam kelimesini söylenegelişin sebebiyle kullandım.) karar verilirken esas nokta olmalıdır.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını incelemeden önce yazının başında değindiğim ziyaret ve gelen tepkiler hususunu kısaca ele almak istiyorum. Çünkü aslında bu tepkiler ve CHP’nin Kemal Kılıçdaroğlu haricinde muhtemel adayları olabilecek Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın adaylığının “makbul” olup olmaması CHP’nin kemik tabanı ile olan ilişkisi ile önemli bir bağ kurmakta. Ziyarete verilen tepkinin sadece mevzubahis ziyaret özelinde olmadığı aşikar. Toplumun keskin çizgilerle kırıklar oluşturan fay hatları üzerinde yapılan bir imar planında bu tepkilerin dikkate alınması gerekiyor. O nedenle makbul olacak bir aday hem kendisini destekleyen ve bir çeşit asabiyye oluşturan toplum kesimleri ile kendisine ortak aday olarak umut duyup destek olacak farklı kesimlerin arasında nasıl köprü olacağını yada kuracağını bilen, aynı zamanda bu köprü olabilme potansiyeli kabul gören bir aday olmalı. Türkiye’nin önümüzdeki seçim süreci için ihtiyaç duyduğu aday yeni bir Tayyip Erdoğan portresi olmamalı, kadroları ve kapsayıcılığı temsil eden, çözüm üretme konusunda nitelikli ve bir nebze teknokrat, varlığı meydanlarda gördüğü teveccüh üzerine kurulmayan ama meydanlarda tepki ile karşılanacak veya hiç teveccüh göremeyecek birisi de olmamalı. Bu özelliklere haiz aday kim sorusu için henüz cevap bulabilmiş değil. Belki de süreç içerisinde herhangi bir partinin meclis sıralarında oturan bir milletvekili, arka sıralardan kalkıp gelen bir delege bu aday olabilir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun çağrısına potansiyel aday olabilecek isimlerin “yanındayız” diyerek cevap vermesi, CHP nezdinde ister mecbur ister makbul olsun Kemal Bey’in adaylığını meşru bir karar olarak gösteriyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun çağrısına potansiyel aday olabilecek isimlerin “yanındayız” diyerek cevap vermesi, CHP nezdinde ister mecbur ister makbul olsun Kemal Bey’in adaylığını meşru bir karar olarak gösteriyor. Kılıçdaroğlu CHP içerisinde üstlendiği değişim öncülüğü göz önüne alındığında Genel Başkanlık makamında oturması ile birlikte partinin Cumhurbaşkanı adayı olması için gerçekten makul bir aday. Ancak içinde bulunduğumuz şartlarda “Altılı Masa” ittifakının ve toplumun kitlesel anlamda büyük bir kısmının beklediği potansiyel adaylık konusunda tam olarak beklentileri karşılayan isim değil. Alternatif olarak sıkça adı geçen Mansur Yavaş’ın ve Ekrem İmamoğlu’nun ise Kemal Kılıçdaroğlu’na net bir şekilde desteği adaylığını kabul etmek olarak okunabilir. Dün yayınlanan yazısında Yusuf Balat’ın değindiği popüler olmanın yanılgısına düşmekten korunmak adına Mansur Yavaş’ın adaylığının gündeme gelmesi yerine Kemal Bey’in adaylığı bir anlamda olumlu bir değerlendirmeye tabi tutulabilir. Fakat yalnızca toplumsal sorunlara bir çözüm önermek de tek başına adaylık için bekleneni karşılamaktan oldukça uzak. Kemal Kılıçdaroğlu CHP içi dinamiklerde makbul olsa bile toplum nezdinde hala makbul aday olarak görülmüyor. Sandığa giden süreçte bu durum değişir mi, Altılı Masa bu adaylığı ortak aday olarak destekler mi? Bu sorulara verilen cevap Kemal Bey’in adaylığının akıbetini de gösterir. Her halükarda ortak bir aday ile seçime girilmesi ve bu ortak adayın Recep Tayyip Erdoğan’ın alternatifi bir “mecbur adam” olmaktan ziyade toplumsal farklılıkları ve ihtiyaç duyulan değişim sürecini iyi yönetebilecek bir “makbul adam” olması (adam kelimesini söylenegelişin sebebiyle kullandım.) karar verilirken esas nokta olmalıdır.
Adaylık konusu ile birlikte, CHP’de yaşanan değişim rüzgarının tüm endişe ve şerhlere rağmen siyasal kültüre sunduğu tartışılmaz katkının görüldüğü günlerde gerçekleştirilen bir demokrasi ziyaretinin CHP seçmeni içerisinden aldığı tepkilerin bizi sevk ettiği önemli bir nokta var. Kemal Bey parti içinde sağladığı/sağlamaya çalıştığı değişimi partisinin kemik seçmen kitlesi ile paylaşmanın ve onlarında aktif katılımını sağlamanın yollarını düşünmeli. Çünkü bu noktada eğer farklı kesimlerin uzlaşı alanı sağlanamazsa bir makbul adayın varlığı da yeterli olmayacaktır. Türkiye’nin farklı toplumsal kesimler arasında ciddi fay hatları var. Kolay kapanmayacak yaralar hem devlet ve toplum hem de toplumsal kesimler arasında açıldı daha önce. Bu nedenle önümüzdeki yıllarda bir kez daha bir “Yeni Türkiye” için atılacak adımlarda özellikle siyaset ve medyanın dikkat edeceği husus mezkur fay hatlarının mümkün olduğunca uzağında binalar inşa etmek. Yani helalleşme girişimlerinde dahi olsa başörtüsü meselesi, Aleviler, Kürt meselesi, Kemalizm ve İslamcılık tartışmaları gibi konularda kabuk bağlayan yaralar dahi olsa mümkün olduğunca dikkatli hareket edilmeli.
Mevcut şartlarda iktidarın karşıtlığında bir asgari müşterek sağlamış görünen Altılı Masa’nın ve adaylığı gündem olan Kemal Kılıçdaroğlu'nun ilk hedefi gemiyi mümkün olduğunca akıntıdan uzak bir şekilde en yakın limana ulaştırmak olmalıdır. Bu liman toplumsal bir uzlaşı için uygun çatışmasız ortam, kutuplaştırıcı söylemin geriletilmesi ve parlamenter sisteme geçiş için sorunları bagaja atmadan emin adımlarla hareket etmek olacaktır. İdam edilerek öldürülen bir başbakan için bile henüz hesaplarını kapatamamış olan insanların hassas uçlarını dikkate almadan maalesef bu girişim sonuç vermeyecek. Keza bahsedilen tweet etkileşimlerinde göze çarpan “Hitler’de seçilmişti” anakronizmi demokrasi çıkmazı konusunda yaşadığımız seçimin güvenilirlik veya meşruiyeti yada kitlesel katılımın iyiliği tartışmasını tekrar hatırlatıyor. İnsanların CHP adına atılan adımları sadece köprüyü geçene kadar atılan adımlar olarak görüp bu gibi tepkiler vermesi değişimin seyri hakkında doğal olarak bazı sorgulamalar doğuruyor. Bu nedenle kesin ve kararlı adımların, ilerleyen yıllarda yapısal dönüşümler ile desteklenerek atılması elzemdir. Toplumsal hesaplaşmalara, kan davalarına müsaade edilmemeli, ancak bu hesaplaşmaların oluşturduğu stres ise adil bir şekilde giderilmelidir.