Ülkeye devasa inşaat şirketleri, büyük müteahhitler, mega projeler “kazandıran” iktidar nasıl oldu da bugün 20 yıllık hikayesinin son birkaç yılında panik verici bir konut krizi yarattı? Bu sonucun çözümü kolay olmadığı gibi, nedenlerini analiz etmek de kolay değil. Birçok faktör iç içe geçmiş durumda. Bu faktörlerin kimileri pandemi gibi küresel sebeplere bağlı olsa da çok büyük bir çoğunluğu basit bir şekilde kötü yönetimin bir sonucu. Zira hem konut, hem yakıt hem de diğer piyasalardaki artışlara baktığımızda Türkiye’deki fiyat artışlarının hem Avrupa’nın hem de dünyanın diğer ülkelerinde pandemiye bağlı olarak meydana gelen artıştan kat be kat fazla olduğunu görüyoruz.

Öncelikle elbette döviz kurlarının hızla artmasıyla beraber ithal inşaat malzemelerinde radikal artışlar oldu, yükselen enflasyon ile beraber mal sahipleriyle ev satın almayı düşünen potansiyel alıcılar arasında makas iyice açıldı. Maliyetlerin artmasıyla beraber, yeni konut yapılamıyor, yapımı devam eden konutlar yarıda kesiliyor, tamamlanamıyor. Yapımı biten konutların müteahhitleri ise harcadıkları paraya bakarak konutun bedelini enflasyonla beraber günaşırı güncelliyor, buna karşın maaşlı çalışanın veya para biriktirenin parası aynı oranda artmıyor. Ne yeni ev yapılabiliyor, ne var olan evler alınabiliyor. Ev alanların çoğu halihazırda yatırım amaçlı ev alanlar, yani zaten ev sahibi olanlar. Oysa ortada olan konut krizinin çözümü için öncelikle ilk evini alanlar için ev fiyatlarının erişilebilir olması gerekiyor.

Belli başlı kimi semtlerde yeni düzenlemelerle teşvik edilen, vatandaşlık almak isteyen yabancılara yoğun konut satışı var olan konut arzını azalttı, fiyatları yükseltti. Üstelik bu evler çoğunlukla boş tutuluyor, kiraya da verilmiyor. Öte yandan sığınmacıların alt-segment konutlara yönelik talep oluşturması yukarıya doğru bir talep artışı yaşattı, bu talep artışı da donup sabit kalan, bir türlü artmayan konut arzıyla birleşince fiyatlar arttı. Milyonlarca insan ev bulamazken, İBB verilerine göre 1.8 milyon konut boş duruyor, üstelik bu sayı içerisinden 153.240 konut 2008 sonrasında yapılan güvenli ve oturmaya hazır konutlar. Yani 153.240 konut öylece duruyor.

Bugün İstanbul’da ortalama bir 3+1 ev 2 milyon liradan aşağı değil. 10 yıllık bir konut kredisi almak isteyen birinin aylık ödeyeceği taksit miktarı minimum 45 bin lira. Bu ülkede aylık 45 bin lira kim ödeyebilir? Bugün hangi memur, hangi doktor bu parayı ödeyebilir? Ev almak şöyle dursun, kirada oturmak bile artık imkansız. Bugün yine İstanbul’da ortalama bir 2+1 evin kirası 6000 liradan başlıyor, 3+1’ler için bu taban fiyat 8000 liralara çıkmış durumda. Asgari ücretin 6471 lira olduğu ve çalışanların neredeyse yarısını asgari ücretli, birçoğunun da asgari ücrete çok yakın ücretlerle çalıştığı bir gerçeklikte kim nasıl ödeyecek bu kiraları?

Bugün halk parasını yetirip geçemediği geçiş garantili köprülerle, arabasına yakıt koyup kullanamadığı 3 şeritli 5 şeritli geçiş garantili gıcır gıcır otoyollarla, 1000 liraya uçak bileti alamadığı için kullanamadığı havalimanlarıyla gururlanmaya çağrılıyor ama bu halk daha başını sokacak bir ev bulamıyor. Bugün bırakın çalışan bekarların tek başına eve çıkmasını, yeni evlenecek çiftler bile ev bulamıyor, düğünlerini erteliyor. Hatta kimi evli çocuklu aileler kira gideriyle boğuşamayıp, ailesini alıp annesinin babasının evine dönüyor. İnsanların bir yuva kurması imkansızlaştırılıyor, milyonlarca insan yuvadan uçup kendi yuvasını kuramıyor, bağımsız bir birey olamıyor.

İnsan, başını sokacak bir ev bulamadıktan sonra geriye kalan her şey tâlidir, ikincildir, göz ardı edilebilirdir. Pahalılığa, fiyat artışına bir şekilde çare bulunur da insan bir ev bulamadıktan sonra neyden nasıl tasarruf etsin de bu ekonomik darboğaza sabretsin?