Takdim
Çağımızın önemli filozoflarından olan Slavoj Zizek, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sonucunda Batı’da yaşanan endişeyi değerlendiren bir yazı yazdı. Zizek bu yazısında, büyük bir sınavdan geçen solu ve Avrupa'yı odağına alarak çeşitli çağrılar yapıyor. Savaşla beraber küresel ısınmaya ve beklenen gıda krizlerine de dikkat çekiyor. Zizek’in The Gurdian’da yayımlanan ve yalnızca kısa alıntılarla tartışılan bu yazısını, kamusal tartışmaya katkı sağlamak amacıyla "tamamen katılmadan önemsediğimiz bir metin" olarak Türkçeye çevirdik.
-Tavır
Pasifizm: Ukrayna’daki Savaşa Yanlış Bir Tepki
Bana göre John Lennon’ın hit parçası “Imagine” her zaman yanlış sebeplerle popüler olan bir şarkıydı. “Dünya bir bütün olarak yaşayacak” hayali ancak bir cehennem olabilir.
Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı karşısında pasifizme tutunanlar, kendi “Imagine” versiyonlarına takılıp kalıyorlar. Gerilimlerin artık silahlı çatışmalarla çözülmediği bir dünya hayal ediyorlar. Avrupa, sınırlarının dışındaki acımasız gerçekliği görmezden gelerek bu hayal dünyasında kalmakta ısrar ediyor. Ama artık uyanma vakti.
Hızlı bir Ukrayna ya da Rus zaferi rüyası sona erdi. Gittikçe daha sürüncemeli bir çıkmaz gibi görünen durumda, Rusya yavaş yavaş ilerliyor ve nihai hedefini açıkça belirtiyor. Putin’in kendisini “Peter the Great” ile kıyasladığını görmek için konuşmasındaki satır aralarına bakmaya bile gerek yok: “Görünüşe göre İsveç'le savaş halindeydi, ondan bir şeyler alıyordu… Aslında hiçbir şey almıyordu, geri dönüyordu… Geri dönüyor ve güçleniyordu, yaptığı buydu… Açıkçası şimdi, geri dönmek ve güçlenmek bize düştü.”
Belirli konulara odaklanmaktan ziyade (Rusya sadece geri mi dönüyor ve neye geri dönüyor gibi), Putin'in iddiasını meşrulaştırmasını dikkatlice okumalıyız: Bir tür liderlik iddiasında bulunmak için –küresel liderlikten bahsetmiyorum bile, herhangi bir alanda liderliği kastediyorum– herhangi bir ülke, halk, etnik grup kendi egemenliğini sağlamalıdır. Çünkü bunların ötesinde bir devlet durumu yoktur; bir ülke ya egemendir ya da sömürgedir, sömürgelerin adı ne olursa olsun.
Bir yorumcunun belirttiği gibi, bu satırların anlamı açıktır. İki devlet kategorisi vardır: “Egemen devlet ve fethedilen devlet. Putin'in emperyal görüşüne göre, Ukrayna ikinci kategoriye girmeli.” Ve son aylardaki Rus resmi açıklamalarına göre Bosna-Hersek, Kosova, Finlandiya, Baltık ülkeleri ve nihayetinde Avrupa'nın kendisi ikinci kategoriye giriyor.
Putin'in “itibarını kurtarmasına” izin verme çağrılarının ne anlama geldiğini artık biliyoruz. Bu, Donbas'ta küçük bir toprak tavizini değil, Putin'in emperyal hırsını kabul etmek anlamına geliyor. Ancak bu hırs koşulsuz olarak reddedilmelidir çünkü hepimiz aynı felaketlerin musallat olduğu günümüz küresel dünyasında, ne egemen ne de fethedilmiş bir ülkeyiz, ara durumdayız: Küresel ısınma karşısında hayatta kalmamız sıkı küresel işbirliğine bağlı olduğundan tam egemenlik konusunda ısrar etmek zaten tam bir delilik.
Rusya küresel ısınmayı görmezden gelmiyor. Peki İskandinav ülkeleri NATO'ya katılma niyetlerini açıkladıklarında neden bu kadar kızdı? Küresel ısınmayla birlikte tehlikede olan şey Kuzey Kutbu geçidinin kontrolü. (Trump bu yüzden Grönland'ı Danimarka'dan satın almak istedi.) Çin, Japonya ve Güney Kore'nin aşırı gelişimi nedeniyle, ana ulaşım rotası Rusya ve İskandinavya'nın kuzeyinden geçecek. Rusya'nın stratejik planı ise küresel ısınmadan kâr sağlamak: Dünyanın ana ulaşım yolunu kontrol etmek, ayrıca Sibirya'yı geliştirmek ve Ukrayna'yı kontrol etmek. Bu sayede Rusya tüm dünyaya şantaj yapabilecek kadar gıda üretimine hakim olacak. Bu, Putin'in emperyal rüyasının altındaki nihai ekonomik gerçekliktir.
Ukrayna'ya daha az destek verilmesini ve topraklarından vazgeçmeleri dahil olmak üzere müzakere etmesi için daha fazla baskı yapılmasını savunanlar, Ukrayna'nın Rusya'ya karşı savaşı kazanamayacağını tekrarlamaktan hoşlanıyorlar. Doğru ama Ukrayna direnişinin büyüklüğünü tam olarak burada görüyorum: Pragmatik hesaplara meydan okudular, imkansızı denediler. Bu yüzden onlara, en azından tam destek borçluyuz ve bunu yapmak için daha güçlü bir NATO'ya ihtiyacımız var. Ancak ABD siyasetinin bir uzantısı olan NATO’ya değil.
ABD'nin Rusya’ya Avrupa üzerinden karşı koyma stratejisi şeffaflıktan oldukça uzak. Sadece Ukrayna değil, Avrupa'nın kendisi de ABD ile Rusya arasındaki güç savaşının yeri haline geliyor ve bu savaş Avrupa aleyhine bir uzlaşmayla sonuçlanabilir. Avrupa'nın bu durumdan çıkmasının sadece iki yolu var: Felakete giden yolun kestirmesi olan tarafsızlık oyununu oynamak ya da özerk bir aktör olmak. (Trump bir sonraki ABD seçimlerini kazanırsa durumun nasıl değişebileceğini bir düşünün.)
Bazı solcular, bu savaşın krizden kaçınmak ve kâr elde etmek için yeni silahlara ihtiyaç duyan NATO’nun çıkarına olduğunu iddia ediyor ama aslında Ukrayna'ya verdikleri gerçek mesaj şudur: Tamam, acımasız bir savaşın kurbanlarısınız. Ancak silahlarımıza güvenmeyin çünkü bu şekilde NATO’nun avucunda oluyorsunuz….
Ukrayna savaşının yol açtığı kafa karışıklığı, Henry Kissinger ve Noam Chomsky gibi siyasi yelpazenin karşıt uçlarından gelen insanlar için bile tuhaf ortak zeminler üretiyor. Cumhuriyetçi başkanlar altında Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Kissinger ve ABD’nin önde gelen solcu entelektüellerden biri olan Chomsky sık sık çatışıyordu. Ancak Rusya'nın Ukrayna'yı işgali söz konusu olduğunda, her ikisi de son zamanlarda Ukrayna'nın daha hızlı bir barış anlaşması elde etmek için bazı topraklar üzerindeki iddiasını bırakabileceği bir anlaşmayı düşünmesini savundu.
Kısacası ikisi de savaşın Ukrayna ile ilgili olmadığı, tüm jeopolitik durumumuzu değiştirmeye yönelik vahşi bir girişim olduğu gerçeğini ihmal ederek aynı pasifizmi temsil ettiler. Savaşın gerçek hedefi Avrupa Birliğinin parçalanması. Bunu yalnızca ABD'li muhafazakarlar ve Rusya değil, aynı zamanda Avrupa aşırı sağı ve aşırı solu da savunuyor. Bu noktada, Fransa'da Melenchon ile Le Pen aynı zeminde buluşmuş oluyor.
Bu günlerde ortalıkta dolaşan en çılgın fikir, ABD ve Çin (Batı liberalizminin ve Doğu otoriterliğinin aşırılıklarını temsil eden) arasındaki yeni kutuplaşmaya karşı koymak için, Avrupa ve Rusya'nın güçlerini birleştirmesi ve üçüncü bir “Avrasya” bloğu oluşturması gerektiğidir. Bu yeni blok liberal aşırılığından arındırılmış Hıristiyan mirası üzerine şekillenecek. Ancak “Avrasyacı” bir üçüncü yol fikri, bugünün faşizminin bir biçimidir.
Öyleyse “Avrupa ve Amerika'daki seçmenler, artan enerji maliyetleri ve Rusya'ya karşı yaptırımların neden olduğu yüksek enflasyon ile karşı karşıya kaldıklarında, her iki taraf da sonu yokmuş gibi görünen savaşa olan iştahlarını kaybettiklerinde ne olacak? Cevap açık: Bu noktada Avrupa mirası kaybolacak ve Avrupa fiilen Amerikan ve Rus etki alanı arasında bölünecek. Kısacası Avrupa'nın kendisi, sonu gelmeyecek gibi görünen savaşın yeri haline gelecek…
Bugün gerçek bir solcu için “naif” bir tarafsızlık iddiasında bulunmak da Rusya'yı desteklemek kadar kabul edilemezdir. Aynı şekilde pasifistler ve Ukrayna destekçileri arasında bölünen solun bu durumu kapitalizme karşı verdikleri küresel mücadeleyi etkilememesi için önemsiz bir durum olarak ele alması da kabul edilemez.
Bir ülke işgal edildiğinde işgalciler, ayrıcalıklı konumlarını korumak amacıyla yönetici sınıfa işbirliği için rüşvet teklif eder. Böylece gerçek bir solcu için işgalcilere karşı mücadele bir öncelik haline gelir. Aynı şey ırkçılığa karşı mücadele için de geçerli olabilir; bir ırksal gerilim ve sömürü durumunda, işçi sınıfı için etkin bir şekilde mücadele etmenin tek yolu ırkçılıkla mücadeleye odaklanmaktır. (Bu nedenle günümüzün alternatif sağ popülizminde olduğu gibi beyaz işçi sınıfına yapılan herhangi bir çağrı, sınıf mücadelesine ihanet eder).
Bugün Ukrayna'nın arkasında koşulsuz şekilde durmayan kişi solcu olamaz. Rusya'ya "anlayış gösteren" bir solcu olmak; Almanya Sovyetler’e saldırmadan önce, Almanya’nın İngiltere'ye yönelik "anti-emperyalist" retoriğini ciddiye alan ve Almanya'nın Rusya'ya karşı savaşında tarafsızlığı savunan Fransa ve İngiltere solculardan biri olmak gibidir.
Sol burada başarısız olursa, oyunu kaybeder. Ancak bu durum solun (Ukrayna'yı da destekleyen aşırı sağın dahil olduğu) Batı'nın tarafını tutması gerektiği anlamına mı geliyor?
18 Mayıs 2022'de Dallas'ta yaptığı bir konuşmada eski başkan Bush, Rusya'nın siyasi sistemini eleştirirken şunları söyledi: “Sonuç, Rusya'da kontrol ve dengelerin yokluğu ve bir adamın tamamen haksız ve vahşi bir şekilde Irak’ta işgal başlatma kararıdır." Hızla kendini düzeltti: “Yani Ukrayna'da, yani Irak… Her neyse” sonra kalabalığın kahkahaları arasında yaşına atıfta bulunarak “75”i ekledi.
Pek çok yorumcunun belirttiği gibi, bu oldukça açık Freudyen sürçmede iki şey göze çarpmaktadır: Bush kendi emriyle ABD'nin Irak'a yönelik saldırısını "tamamen haksız ve vahşi bir işgal" olduğunu üstü kapalı bir şekilde itiraf etmiş oldu ama halk bunu Rusya'nın Ukrayna işgaline benzer bir suçun kabulü olarak görmek yerine kahkahalarla karşıladı; ayrıca Bush kendi kendini ilginç bir şekilde “Her neyse, Irak” diyerek düzeltti. –Peki bununla ne demek istedi? Ukrayna ve Irak arasındaki farkın gerçekten önemli olmadığını mı? İlerlemiş yaşına yapılan son gönderme, bu muammayı hiçbir şekilde etkilemez.
Ancak Bush'un açıklamasını ciddiyetle düşündüğümüzde bu muamma kayboluyor: Evet, tüm farklılıklara rağmen (Zelenski, Saddam gibi bir diktatör değildi) Bush; Putin'in şu anda Ukrayna'ya yaptığının aynısını yaptı ve ikisi de aynı standartla değerlendirilmelidir.
Bunu yazdığım gün, medyadan WikiLeaks'in kurucusu Julian Assange'ın ABD'ye iadesinin İngiltere İçişleri Bakanı Priti Patel tarafından onaylandığını öğrendik. Peki suçu ne mi? Bush'un dil sürçmesiyle itiraf ettiği suçları halka açıklamaktan başka bir şey değil. WikiLeaks tarafından ortaya çıkarılan belgeler, Bush'un başkanlığı döneminde ABD ordusunun Afganistan'daki savaş sırasında bildirilmeyen olaylarda yüzlerce sivili nasıl öldürdüğünü gösterdi. Ayrıca sızdırdığı Irak savaş dosyaları ise 66.000 sivilin öldürüldüğünü ve mahkumlara işkence edildiğini gösteriyordu. Bu suçlar, Putin'in Ukrayna'da yaptıklarıyla tamamen karşılaştırılabilir. Günümüzden baktığımızda WikiLeaks'in onlarca Amerikan Bucha ve Mariupol'u ifşa ettiğini söyleyebiliriz.
Dolayısıyla Bush'u yargılamak, Putin'i Lahey mahkemesine çıkarmak kadar hayal olsa da Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline karşı çıkanların en azından yapması gereken şey Assange'ın derhal serbest bırakılmasını talep etmektir. Ukrayna Avrupa için, Rusya ise Batı’nın tek kutuplu hegemonyasına karşı dünyanın geri kalanı için savaştığını iddia ediyor. Her iki iddia da reddedilmelidir, sağ ile sol arasındaki fark burada devreye giriyor.
Sağcı perspektiften bakınca Ukrayna Avrupalı olmayan otoriterlere karşı Avrupa değerleri için savaşıyor. Sol perspektiften bakınca da Ukrayna, Rusların kendi özgürlükleri de dahil olmak üzere küresel özgürlük için savaşıyor. Tam da bu yüzden her gerçek Rus vatanseverinin kalbi Ukrayna için atıyor.
Çeviri: Hatice Küçükalp
Bu yazı daha önce The Guardian'da yayımlanmıştır.