Dün Kılıçdaroğlu’nun Roboski’ye yaptığı ziyaret son aylardaki en kritik hamlelerinden biri oldu. Helalleşme çağrılarına başladığı ilk dönemde “Roboski aileleriyle de helalleşeceğiz” demişti ama bu kadar yakın zamanda bir adım atmasını beklemiyordum açıkçası. Birkaç milyon kişiyi doğrudan etkileyen KPSS mevzusu gündemde geniş yer tuttuğundan, ziyaret hak ettiği ilgiyi göremedi sanki.

Söz konusu katliamın üzerinden yaklaşık 11 sene geçti. Süreç boyunca olayla ilgili cezalandırılan tek bir kişi olmadı; hesap veren, telafi etmeye çalışan da göremedik ne yazık ki.

Söz konusu katliamın üzerinden yaklaşık 11 sene geçti. Süreç boyunca olayla ilgili cezalandırılan tek bir kişi olmadı; hesap veren, telafi etmeye çalışan da göremedik ne yazık ki.

Kemal Bey’in ziyaretinin takdir edilmesi gereken bir adım olduğunu söylemeden süreci kısaca bir hatırlayalım.

28 Aralık 2011 günü, Şırnak’ın Roboski köyünde TSK’ya ait uçaklardan yapılan bombalamayla 34 kişi hayatını kaybetmişti. Terör ithamıyla karşı karşıya kalan bu 34 kişinin 17’si, kanunen çocuk sayılan yaştaydı.

TBMM’de bir komisyon kuruldu. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, taksirle ölüme sebebiyet vermekten dolayı 11 Haziran 2013 tarihinde dosyada görevsizlik kararı verdi. Dosya Genelkurmay Askeri Savcılığı’na gönderildi ancak orada da 2014’te takipsizlik kararı verildi.

Roboski aileleri konuyu AYM’ye taşımaya karar verdiler. 2014’te yapılan bireysel başvuruda eksiklikler olduğu anlaşıldı ve eksiklik süresinde giderilmediği için 24 Şubat 2015’te usulden reddildi. Bunun üzerine AİHM yoluna gidildi. AİHM, iç hukuk yollarının tüketilmemesi gerekçesiyle başvuruyu reddetti. Dava avukatlarının eksik olduğu bildirilen belgeleri 15 gün içinde sunmaması tüm hukuki yolları tıkamıştı.

Yaşanan hadisenin ve varılan sonucun herhangi bir taraftan özeleştirisini beklemek Türkiye şartlarında safdillik olur herhalde.

Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, Roboski olayının "Ankara'nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacağını" açıklamıştı. Bu açıklamayı yapan Erdoğan’ın o günkü kabinesinde ise bugün Deva Partisi’nde bulunan Ali Babacan, Sadullah Ergin, Nihat Ergün; Gelecek Partisi’nde bulunan Ahmet Davutoğlu, Saadet Partisi’nde bulunan İdris Naim Şahin; sık sık mevcut Erdoğan iktidarını eleştiren Ertuğrul Günay, Bülent Arınç vardı.

Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, Roboski olayının "Ankara'nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacağını" açıklamıştı. Bu açıklamayı yapan Erdoğan’ın o günkü kabinesinde ise bugün Deva Partisi’nde bulunan Ali Babacan, Sadullah Ergin, Nihat Ergün; Gelecek Partisi’nde bulunan Ahmet Davutoğlu, Saadet Partisi’nde bulunan İdris Naim Şahin; sık sık mevcut Erdoğan iktidarını eleştiren Ertuğrul Günay, Bülent Arınç vardı.

Süreç içinde Erdoğan’a ve politikalarına yönelik tavırları değişen, muhalefet cephesine geçen ve hatta Roboski’yi ziyaret eden Kılıçdaroğlu ile aynı masada oturan bu isimlerden arka planda yaşananları duyabilecek miyiz artık? Tüm ülkenin gözü önünde üzeri örtülen bir katliam sırasında siyasi sorumluluk sahibi olan bu isimler, kamuoyu önünde hiçbir özeleştiri yapmadan sorumlunun sadece Erdoğan ve başkaları olduğunu mu düşünüyorlar yoksa?

Diğer yandan bu ailelere destek sözü veren HDP’nin içinde de, takipsizlik sonucu uğranan hak kaybıyla ilgili tek özeleştiriyi Ayhan Bilgen’de görmüştük.

Partideki grup başkanvekilliği ve MYK üyeliğinden istifasıyla "Eğer bir konuya 'dava' diye sahip çıkmak gerekiyorsa 'Roboski davası' bunu fazlasıyla hak eder. Üzerimize düşen sorumluluğu hakkıyla yerine getirmediğim için ailelere verdiğim sözün gereği olarak kişisel özeleştirimi veriyor, özür diliyor ve bırakıyorum" açıklamasını yayınlamıştı. Bazı ihmaller sebebiyle Roboski davasında ortaya çıkan sonucun kabul edilemez olduğunu vurgulamış; HDP’nin etkili olduğu Şırnak Barosu seçimlerinde, davanın avukatlarından Nuşiveran Elçi'nin parti tarafından desteklenerek yeniden Baro Başkanlığı'na seçilmesine de tepki göstermişti.

Yani benim hafızamda kalan, dönemin siyasilerinin neredeyse tamamının sahipsiz bıraktığı bir enkazdı Roboski.

Sadece siyasete ve yargıya kızgın değilim elbette. Örneğin söz konusu Mısır'daki, Filistin'deki katliamlar olunca yeri göğü inleten muhafazakar STK’ların, birkaçı hariç neredeyse hiçbirinden ses duymadık süreç içinde. Ölenlerin 19'u çocuktu ama galiba terörist olabilirlerdi, o yüzden Saraçhane’ye çıkmak da riskliydi. Tabi derneklerde, seçimlerde, camilerde kardeşlik edebiyatı dinlemeye devam ettik hepsinden, iyi gün kardeşliğiymiş meğer.

Yakın dönemde yaşadığımız en sarsıcı ve soru işaretli olaylardan olan Roboski’nin doksanlar ve öncesindeki birçok hadise gibi aydınlatılmadan tarihe karışacağını düşünmeye başlamışken Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çağrısıyla yeniden umutlandım. Üstelik köye yaptığı ziyarette aileleri yanına alarak helalleşmeni nasıl olabileceğini de dile getirdi. “Bu olayı aydınlatacağıma dair söz vermek için buraya geldim. Olay aydınlatıldıktan sonra ancak helalleşme olabilir. Ölenler geri gelmeyecek, ben bunun farkındayım. Ancak annelerin acılarının dindirilmesi lazım” ifadelerini kullandı.

Bu vaadi hiçbir niyet sorgulamasına girmeden desteklemek, adalet arayışı olan herkesin boynunun borcudur. 11 senedir neredeyse tüm siyasetçilerin, yargının, sivil toplumun üç maymunu oynadığı olayda; yalnız başına kalan aileler için yeniden doğan bir umut oldu bu ziyaret.

Kılıçdaroğlu’nun bu hamlesini takdir etmekten geri duracaksanız bir adım ötesini yapmak zorundasınız. Aksi takdirde sorgulanması gereken niyet sizinki olacaktır.