Suriyeliler, geçici koruma olarak adlandırılan ve ülkesinden çeşitli sebeplerle ayrılmaya zorlanmış ve bu nedenle ülkesine dönemeyen, kitleler halinde sınıra ulaşan kişilere tanınan bir statü altında olup bu statünün menşei Avrupa Birliği’nin Geçici Koruma Direktifi’dir. Geçici koruma statüsü, Türk hukukunda ilk olarak 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu m. 91 ile yer almış olup sonrasında, 22/10/2014 tarihli ve 29153 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan Geçici Koruma Yönetmeliği ile detaylı olarak düzenlenmiştir.
Mevcut durumda; geçici koruma statüsü altındaki Suriyelilerin gönderilip gönderilemeyeceğinin değerlendirmesini yaparken hukukilikten uzak, öteleyici ve ayrıştırıcı bir dille yapılan yorumlardan ziyade uluslararası hukuk ve insan hakları mevzuatı ile ulusal hukuk mevzuatı çerçevesinde yapılacak değerlendirmelerin önemli olduğunu kanaatindeyim. Devletin göç ve iltica politikalarına dair sorunlara ise meselenin ayrı bir boyutunu oluşturması nedeniyle bu yazı kapsamında yer verilmediğini belirtmek isterim.
Öncelikle geçici koruma statüsünün YUKK ve Geçici Koruma Yönetmeliği (Yönetmelik) kapsamında tanındığını, yapılacak tüm iş ve işlemlerin bu mevzuat çerçevesinde gerçekleştirildiğini ve bu mevzuatın gerek AİHM içtihatlarına gerek Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası andlaşmalara paralellik gösterdiğini ifade etmek gerekir. Geçici Koruma Yönetmeliği (Geçici Madde 1) kapsamında; 28.04.2011 tarihi itibariyle Suriye Arap Cumhuriyeti’nden sınırlarımıza bireysel yahut kitlesel olarak gelen vatandaşların, vatansızların ve mültecilerin, mevcut bir uluslararası koruma başvuruları bulunsa dahi, geçici koruma altına alınacağı düzenlenmiştir. Dolayısıyla bu kapsamda sınıra ulaşan veya geçen her bir bireyin geçici koruma başvurusunda bulunabileceğini ifade etmek gerekir. Nitekim Yönetmeliğin 7. maddesi de kimlere bu statünün tanınacağını detaylı olarak düzenlemiştir. Ancak ifade etmek gerekir ki Yönetmeliğin 8. maddesinde sayılan birtakım koşulları taşıyan kimseler, başvuruda bulunsa dahi geçici korumadan yararlanamayacaktır.
Bu noktada belki de ifade edilmesi gereken en önemli husus geçici korumanın ne şekilde sonlanacağıdır. Zira gerek uluslararası hukuka gerekse ulusal mevzuata uygun olarak gerçekleştirilmeyecek geri göndermelerin Türkiye’nin uluslararası yükümlülüklerine ve geri gönderme yasağına aykırılık teşkil edeceği açıktır. Bu nedenle yönetmelikte yer alan hususların dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Yönetmeliğin 11. maddesi, İçişleri Bakanlığı’nın cumhurbaşkanına geçici korumanın sona erdirilmesi amacıyla teklifte bulunabileceğini hüküm altına almaktadır. Burada cumhurbaşkanının teklif neticesinde sonlandırma kararı almasıyla birlikte 3 farklı durum söz konusu olacaktır. Cumhurbaşkanı; geçici korumanın tamamen durdurularak bu statü altındaki bireylerin ülkelerine dönmelerine, geçici korunanlara koşullarını taşıdıkları statülerin toplu olarak verilmesine yahut uluslararası koruma başvurusunda bulunurlarsa bu başvuruların bireysel olarak değerlendirilmesine veya geçici korunanların belirlenen koşullarda Türkiye’de kalmalarına izin verme kararlarını verebilecektir.
Geçici koruma altındaki Suriyelilerin toplu olarak ülkelerine gönderilmesi yönetmeliğin 11. maddesi uyarınca İçişleri Bakanlığı’nın teklifi ve cumhurbaşkanı kararıyla mümkün olacaktır. Ancak her ne kadar cumhurbaşkanının bu noktada bir takdir yetkisi bulunsa da Anayasa’nın 16. maddesi uyarınca yabancıların hak ve özgürlükleri ancak milletlerarası hukuka uygun bir şekilde kanunla sınırlandırılabilecektir. Ayrıca Cenevre Sözleşmesi’nin bir tarafı olması hasebiyle de Türkiye’nin bu kapsamdaki yükümlülüklerine aykırı hareket etmemesi gerekmektedir. Bu nedenle alınacak muhtemel bir geri gönderme kararı kapsamında uluslararası mülteci hukukunun belki de en önemli ilkesi kabul edilebilecek geri gönderme yasağının hiç şüphesiz öncelikle dikkate alınması gerekmektedir. Bu noktada bu toplu geri göndermenin bir ihlal teşkil etmemesi için gönderilecekleri menşe ülkenin bu kişilerin hayatları ve vücut bütünlükleri açısından tehlike oluşturup oluşturmadığı titizlikle belirlenmelidir. Kaldı ki geri gönderme yasağı yalnızca iltica hukuku kapsamında değil, insan hakları hukuku ve anayasal haklarla da güvence altına alınmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM, Mahkeme) nezdinde, geri gönderme yasağına aykırı göndermelerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS, Sözleşme) m. 3 bağlamında ihlal teşkil ettiğine ilişkin ciddi bir içtihat gelişmiştir. Bu nedenle Suriye geri dönüş için güvenli bir ülke olarak değerlendirilmediği müddetçe Suriyelilerin geri gönderileceği söylemi hukukilikten uzak, uluslararası yükümlülüklere aykırılık teşkil eden bir noktadan ileriye gitmemektedir.
Suriye’nin şu an için güvenli ülke olarak kabul edilip edilemeyeceği hususunda yapılacak tespitlerde uluslararası kuruluşların ve uluslararası yargı kararlarının rolü yadsınamayacak kadar büyük bir öneme sahiptir. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Af Örgütü ve Birleşmiş Milletler ve birçok başka sivil toplum kuruluşu tarafından hazırlanan raporlar açıkça göstermektedir ki; Suriye geri dönüş için gerekli güvenli ülke koşullarını sağlayamamaktadır. Silahlı çatışmaların belli bölgelerde devam etmesi, altyapı yetersizlikleri, eğitim ve sağlık, adil yargılanma gibi temel hak ve özgürlüklere erişimin oldukça kısıtlı oluşu gibi birçok husus bu geri dönüşün hukuka uygun olmayacağını açıkça göstermektedir. Bu noktada ifade etmek gerekir ki; Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından hazırlanan 2018 tarihli “Comprehensive Protection and Solutions Strategy: Protection Thresholds and Parameters for Refugee Return to Syria” adlı rehberde kitlesel geri dönüşlerin güvenli ve meşru kabul edilebilmesi için karşılanması gereken birtakım kriterlerden bahsedilmiş ve Suriye’ye gerçekleştirilecek güvenli bir dönüşün hangi şartlar altında gerçekleşmesi gerektiği detaylı olarak ele alınmıştır. Ancak 2022 Şubat ayı itibariyle bu kriterlerden 16’sının karşılanmadığı, 4’ünün kısmen karşılandığı ve 2’sinin ise yeterli veri olmaması nedeniyle değerlendirmeye alınamadığı tespit edilmiştir.
Suriyeliler dışında, Türkiye'ye yasal yahut yasadışı yollarla giriş yapmış olan tüm yabancılar için ise uygulanacak prosedür daha farklı olacaktır. Burada ülke sınırlarından giriş yapan yabancı, Türk hukuku uyarınca kabul edilmiş mültecilik statüsünün şartlarını taşıyorsa yapacağı başvuru bu kapsamda değerlendirilecektir. Şayet mültecilik statüsü için gereken şartları taşımıyorsa kendisine tanınacak statü, uluslararası koruma başvurusunun ne şekilde sonuçlandırılacağı yahut sınırdışı edilip edilmeyeceği hususları ilgili mevzuat (YUKK ve ilgili yönetmelikler) ve uluslararası hukuk kuralları uyarınca her bir yabancı için bireysel olarak belirlenecektir. Dolayısıyla Suriyelilere ve diğer sığınmacılara uygulanacak geri gönderme ve tanınacak uluslararası koruma prosedürlerinin farklı olduğunu bir kez daha ifade etmek gerekiyor. Ancak her iki durumda da devletin tarafı olduğu andlaşmalar ve uluslararası hukuk kuralları ile bağlı olduğunu hatırlatmakta fayda var.
İltica hakkının birçok uluslararası andlaşma ile güvence altına alınmış temel bir insan hakkı olduğu gerçeğini göz ardı etmeden, uluslararası koruma altında olan bireylerin bu haklarından tam ve eksiksiz faydalanması gerekliliği, yapılan siyasi tartışmaların çok üstünde olmakla birlikte İstanbul Barosu Mülteci ve Göçmen Hakları Merkezi’nin oldukça yerinde açıklamalarında da ifade ettikleri üzere; hukuki çerçevede yapılan tüm bu değerlendirmeler, bu değerlendirme yazısı da dahil olmak üzere, siyasi tartışmaların bir tarafı olmak bir kenara dursun, her tartışmada eksik bırakılan hukuki perspektifin ortaya konması çabasından ibarettir.
Bu noktada mahiyeti gereği oldukça yeni tarihli bir AİHM kararına da kısaca değinmek gerektiğine inanıyorum. 21 Haziran 2022 tarihli Akkad v. Türkiye adlı kararda (Başvuru No:1557/19) başvurucunun 2018 tarihinde Suriye’nin Halep bölgesine sınır dışı edilmesi ve Halep’in o dönem için savaşın aktif olarak devam ettiği bir bölge olması nedeniyle başvurucunun işkenceye ve kötü muameleye maruz kalma ihtimalinin Türk makamlarınca yeterince soruşturulmaması AİHS madde 3 kapsamında kötü muamele yasağının ihlali olarak kabul edilmiştir. Bu ihlal kararının, geri gönderme yasağı açısından güncel ve önemli tespitler içermesi nedeniyle sıradaki yazımda kararı daha detaylı bir şekilde aktarmaya çalışacağım.