Bosna Hersek Yüksek Temsilcilik Ofisi’nin 1997 sonrası aldığı tüm kararlar temelde üç kurucu unsurun kendi varlıklarına tehlike oluşturup oluşturmamasına göre ya da siyasi gerilimleri bürokrasi içerisinde rövanşizm üzerinden yeniden kurgulamak amacı ile araçsıllaştırılmaya devam ediyor.

2 Ekim 2022 sonrası ise Ofis yönetiminden bu kez memnun olma sırası Bosnalı Hırvatlarda. Öyle ki Boşnaklar kararın gayri meşruluğunu ortaya koymak adına, Schmidt’in kardeşinin 1992-1995 döneminde gerçekleşen savaşta Hırvat saflarında öldüğünü iddia ederek Schmidt’in kesin bir şekide Hırvay koruyuculuğunu üstlendiğini iddia ediyor. Ancak arka plânı bulanık iddialara karşın Schmidt’in aldığı bu karar  elbette ki Boşnakların meşru demokratik ve ontolojik gücünü azaltıcı etkiye sahip.

Özellikle geçtiğimiz hafta bahsettiğimiz şans oyunlarının vergiden muaf ve çoğunlukla Bosnalı Hırvatların tekelinde olduğunu ve Yüksek Temsilcilik Ofisi’nin günümüze kadar hep sûnî krizler için araçsallaştırılması göz önüne alırsak, elbette amacın demokrasiyi korumak olduğunu söylemek fazla iyimserlik olur.

Bosna Hersek söz konusu olduğunda iki entiteden biri olan ve konjonktürel olarak ayrılıkçı söylemlerini ve Sırbistan’la birleşme ideallerini ciddi şekilde dile getiren Sırp Cumhuriyeti de son günlerde ülkenin kaderini etkileyecek kaos ile karşı karşıya.

Bu hafta ise sizlerle, hâlâ Bosna Hersek gündeminin ana maddesi olan Seçim Yasası’ndaki değişiklik kaosundan çıkıp aslında mevcut kaos içinde özellikle Türkiye perspektifinden oldukça ihmâl edilen başka bir meseleyi konuşmak istedim. Üstelik Bosna Hersek’in geleceğini etkilemesi açısından tüm ışıkları üzerinde toplayan Yüksek Temsilcilik Ofisi krizinden başımızı başka bir yöne çevirmemiz gerekiyor.

Bosna Hersek söz konusu olduğunda iki entiteden biri olan ve konjonktürel olarak ayrılıkçı söylemlerini ve Sırbistan’la birleşme ideallerini ciddi şekilde dile getiren Sırp Cumhuriyeti de son günlerde ülkenin kaderini etkileyecek kaos ile karşı karşıya. Her ne kadar Federasyona nazaran daha sistematik ve merkeziyetçi, işlevselliği güçlü olan bir yapıya sahip olsa da Bosna Hersek Sırp Cumhuriyeti de zor günler geçiriyor. 2 Ekim’de gerçekleştirilen seçimler sonrası dile getirmeye çalıştığımız gibi Bosna Hersek içerisinde yer alan Sırp Cumhuriyeti Entitesi’ni zor günler bekliyordu ve netice de öyle de oldu.

2018’de Bosna Hersek Başkanlık Konseyi’nin Sırp üyesi olan Milorad Dodik %48.8 oy oranı ile Sırp Cumhuriyeti Entitesi’nin Cumhurbaşkanı seçildi ve bir önceki Entite Cumhurbaşkanı Željka Cvijanović ile yer değişti. Ancak Sırp Cumhuriyeti’nin asıl kaotik meselesi ise Dodik’in en büyük rakibi Jelena Trivić’ten sadece %6 oranında fazla oy alması yani aradaki fark yalnızca 19.000 kişi. Seçim gecesi sonuçlar kesinleşirken Trivić’in seçim sonuçlarının şaibeli olabileceği ihtimali, 2 Ekim sonrası yaklaşık 24 gün boyunca ihtimal olmaktan çıktı ve resmiyet kazandı.

Bosna Hersek Merkez Seçim Kurulu oyların yeniden sayılmaya başlandığını duyurdu. Bunun üzerine ilk başlarda sessizliğini koruyan Milorad Dodik, koalisyon ortakları ile 25 Ekim günü ‘Vatan Çağrıları’ sloganı ile büyük bir miting düzenlendi. Mitingin sloganı, sûnî krizlerin araçsallaştırılarak sosyolojinin sahip olduğu asıl sorunları çözmek yerine devlet aygıtındaki devamlılığını sağlamak isteyen rövanşist bürokrasi için oldukça klişe bir çağrışım yapıyor ancak bu klişe çağrı ne yazık ki toplumda hâlâ karşılık bulabiliyor.

'Dünyaya ve herkese halktan daha güçlü bir şey olmadığını kanıtla' sloganı miting için çağrı sloganıydı. Bosna'da sanki savaş çağrısı olarak algılandı.

Bosna Hersek Merkez Seçim Kurulu tarafından henüz resmi açıklama yapılmasa da enformatik dolaşıma sokulan söylentiler Trivić’in yeniden sayımlarda öne geçtiğini işaret ediyor. Üstelik mitingde Dodik’in hakaret düzeyine varan açıklamalarda bulunması ve ‘Bosna Hersek’in %49’unu alır gideriz!’ yönündeki tehdit her ne kadar tanıdık gelse de bu sefer dikkat edilmesi gereken bir noktayı işaret ediyor.

Sırp Cumhuriyeti Ulusal Meclisi Temsilcisi Nebojša Vukanović, yaptığı açıklamada kanıtlanabilirliği önemli ölçüde güçlü olan bir açıklama yaptı ve Dodik’in, iktidar mekanizmasındaki yerini korumak adına, 2021 yazında göreve geldiğinden itibaren en büyük düşmanı konumunda olan ve kendisini tanımadığını söyleyen Christian Schmidt’e para teklif ettiğini vurguladı. Hem henüz resmi olmasa da oyların yeniden sayımında Trivić’in önde olması hem de Dodik’in iktidar mekanizmasının tüm despotik gücünü kendi benliğinde topladığını ortaya koyan söylemleri ve Schmidt hamlesi, Sırp Cumhuriyeti’ndeki büyük kaosu ve büyük kaos sonrası beklenen olası değişimi işaret etmesi adına önem arz ediyor.

Dodik’in kendine milli kahramanlık kutsallığı atfeden mücadeleci söylemleri, genel çerçevede istikrarı korumak adına olduğunu gösterse de meşruiyetini sağlamak adına Boşnakları da kullanmaktan geri durmadı ve Bosna Hersek coğrafyasındaki nefret unsurunu Boşnakların meydana getirdiğini vurguladı. Bosna Hersek’te Başkanlık Konseyi seçim sürecinin Rusya-Ukrayna geriliminden etkilenmesi ve Bosna sahasında ABD lehine sonuçlanmasının etkileri, aynı zamanda Sırp Cumhuriyetine de yansıtılmak isteniyor. Bu durumu analiz eden Sırp Cumhuriyeti’nin milliyetçi ve rövanşist siyasi figürleri de çeşitli aktörleri kullanmaktan geri durmuyor.

Son olarak Sırp Cumhuriyeti’nin en önemli provakatif aktörü ve sanatçısı Emir Kustarica da yeniden oy sayımını halkın iradesine Batı destekli darbe olarak yorumlayıp sosyolojik düzlemdeki gerilim düzeyini artırmaya devam ediyor. Bu söylemlerin doğru yansımasını zaten mitingte Putin baskılı maske ve tişörtlerde görmek mümkün oldu. ABD merkezli, Batı destekli sözde darbe karşısında ‘’Rusya’nın koruyuculuğu yeniden ve daha güçlü kutsallık kazandı.’’ Üstelik AB çizgisine paralel ilerleyen Sırbistan’ın dış politikası göz önüne alındığında Rus-Sırp entegrasonu Bosna Hersek Sırp Cumhuriyeti içerisinde kutsallığını korumayı hedefliyor. Üstelik, Rusya’nın geçtiğimiz günlerde Kosova’ya yönelik ifadelerinde ‘özerk bölge’ vurgusunu yapmadan ‘devlet’ konumunda yer vermesi, iki blok arası sıkışan Sırbistan siyasetinin kutsal retoriklerini, Sırp Cumhuriyeti Entitesi’ne devrettiğini gösteriyor.

Peki gerçekten bir Batı destekli ‘demokratik darbe’ söz konusu mu? Dodik’in yaptığı açıklamlar mevcut kaousunda kısır bir döngüden ibaret olduğunu ve Bosna Hersek’in sistemsel ve kasti olarak kriz döngüsünü içinde tutulduğunu ortaya koymak adına yeterli. Dodik, Jelena Trivić’in Batı ajanı ve destekli olduğunu sıklıkla vurgulayarak Sırp ulusunun varlığının hayatta kalma dinamiklerini kendi iktidar bünyesinde toplamaya çalışsa da, yaklaşık 11 yıl önce kendisinin de Sırp Cumhuriyeti Entitesi Cumhurbaşkanlık seçimleri sırasında aynı Trivić gibi, söylemlerinden dolayı Batı destekli ve Batı ajanı olduğuna yönelik ifadeler unutulmamalı.

Dodik'in rakibi ve oyların yeniden sayılması ile yüksek ihtimalle yeni Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olacak Jelena Trvic

Bugün aynı konumda Jelena Trivić’i görüyoruz. Bu sahne, Sırp Cumhuriyeti’nin kaçınılmaz kaderi olarak devam ediyor. Sırp Cumhuriyeti’nde meydana gelen kaos, Bosna Hersek Başkanlık Konseyi Seçimleri ve Seçim Yasası değişikliğinde kazanan taraf olan ABD’nin bu kez Sırp Cumhuriyeti’nde de kazanan taraf olup olmayacağını görmemiz adına önemli. Koalisyon adayı ile milliyetçi sağın yükseldiği siyasi konjonktürde çoğulcu demokrasi anlayışının zaferini elde eden ABD, bu kez Sırp Cumhuriyeti’nde koalisyon adayını tasfiye etmek hedefinde ve bu şekilde Rusya’nın Balkanlardaki gücünü pasifize etmeye çalışıyor.

Küresel siyasi konjonktürde yeni bir sayfa açan Bosna Hersek Başkanlık Konseyi seçimlerinde muhafazakar sağın güven kaybının, Sırp Cumhuriyeti’ne de yansıması durumunda 2018’den itibaren Bosnalı Sırplar için devam eden muhafazakâr devrim, kısa süreliğine son bulabilir.

Muhafazakâr devrimin, karşı devrimle son bulmasının bir güven telkin etmesinin açıkçası önemi yok. Neticede krize ihtiyaç duyulması ve küresel aktörlerin yeniden güç dağılımını organize etmeyi istemesi durumunda Bosna Hersek ve Bosna Hersek Sırp Cumhuriyeti Entitesi hazır konumunu korumaya devam edecek. Ancak siyaset bilimi ve sosyoloji perspektifinden gözlerden kaçmaması gereken husus, muhafazakar devrim ve sağın 21. yüzyıl çok kutuplu yeni dünya düzeninde meşruiyetini kaybetmeye başlaması.