Göçün ülke ekonomisi üzerine etkisi konusunda farklı yaklaşımlar vardır. Bir kısım, göçün ekonomi üzerine olumsuz etkisi olduğunu öne sürse de genel kanı hem göç alan hem de göç veren ülkeler açısından ekonomik anlamda olumlu etkileri olduğu yönündedir. Nitekim yapılan birçok araştırmaya göre, göç ile ticaret hacmi arasında pozitif yönlü bir ilişki söz konusudur. Türkiye açısından da özellikle 2011 yılında başlayan göç dalgasının gerek toplumsal gerekse de ekonomik etkileri olmuştur. Biz de bu yazımızda Türkiye özelinde 2011’de başlayan aşırı göçün sosyo-ekonomik etkilerini analiz etmeye çalışacağız. Mezkur göç hareketinin büyük bir kısmını geçici sığınmacı statüsünde olan Suriyeli mülteciler oluşturmaktadır, yazıda isimlendirme açısından hem mana hem de kullanım kolaylığı nedeniyle gerek geçici sığınmacı olan gerek düzensiz göçmen veya mülteci statüsünde olan tüm kesimler için “mülteci” kavramını kullanmayı uygun bulduk.
İşverenlerin sömürdüğü, devletin gerekli politikaları uygulamadığı ve medyanın olumsuz algılarına maruz kalan mültecilere karşı nefret ve öfke duymak yalnızca acizliğin göstergesidir.
Mülteciliğin Sosyoekonomik Etkileri
- Kamu açısından maliyet: Mülteciler ülke nüfusunun artmasına neden olarak, konut, yol, okul, hastane vb. gibi sabit sermayesi yüksek olan yatırımları zorunlu kılmakta ve bu da devlet için ek maliyet oluşturmaktadır. Diğer yandan mültecilere harcanan mali destek paketleri de bütçe açığı noktasında bir yük olmaktadır.
- Ucuz işgücü: Mülteciler piyasa ücretlerinin altında çalışmayı kabul ettikleri için ucuz işgücü potansiyeli sağlamaktadır. Bu sayede daha düşük maliyetle üretim yapılarak Türkiye’nin diğer ülkelerle rekabet edebilme şansını artırmaktadır.
- İşsizlik: Mülteciler ülkede işgücü fazlalığı oluşturarak emek piyasasının mevcut dengesini bozmaktadır. Mültecilerin vasıfları noktasında da vasıfsız göçmen sayısındaki artış beraberinde daha düşük ücretle çalışma ve kayıt dışı istihdamda artışlara yol açmaktadır. Bu durumda beraberinde vergi ve sosyal güvenlik gelirlerinde düşüşler, yerel halk açısından iş ve gelir kayıpları meydana getirmektedir.
2011 yılından bu yana işsizlik ve mülteci verilerine baktığımızda mülteci sayısındaki artış ile beraber işsizlik oranlarında da artışlar yaşanmıştır.
4.Uluslararası Ticaret: Göç beraberinde göç alan ve göç veren ülke arasında etkileşimi sağladığından dolayı uluslararası ticarette de gelişmelere yol açabilmektedir. Ticaret ve göç arasındaki etkileşim 3 kanal üzerinden gerçekleştirilir.
- Tercih etkisi: Mültecilerin geldikleri ülkedeki ürünlere yönelik talebinden kaynaklı ithalattaki artış.
- Bilgi artışı etkisi: Mülteciler geldikleri ülke ile göç ettikleri ülke arasında ticari ajan olarak rol oynar. İki ülke arasında bilgi aktarımı ve ilişkilerin kolaylaşması beraberinde işlem maliyetlerin düşmesine neden olarak ticaretin gelişmesine yol açar.
- Etnik ağların etkisi: iki ülke arasında kurulan etnik ağların ticaretin gelişmesine yol açmasıdır.
Bu kanallar yolu ile ülkeler arasındaki ticaretin de ülke ekonomisine olumlu katkıları olacaktır.
Türkiye’de en çok göç alan iki şehri (Hatay ve Gaziantep) baz alarak yıllara göre ihracat rakamları verilmiştir. Grafikte görüldüğü gibi bu şehirlerde ihracat sürekli artış göstermiştir. (2020 yılında pandemiden dolayı düşüş olmuştur)
Sanayi üretim endeksi ve Sanayi ciro endekslerine baktığımız zaman 2011 yılından itibaren sürekli bir artış eğilimi söz konusudur. Kısaca bu şu anlama gelmektedir: Ülkenin sanayi üretiminde ve cirolarında bir duraksama değil aksine kat kat artışlar söz konusudur.
5.Enflasyon: Mülteciler ekonomik açıdan aynı zamanda birer tüketicidir. Nüfustaki artış beraberinde mallara olan talepleri artırarak fiyatlar üzerinde artışlara neden olabilmektedir. Özellikle konut piyasasında kiracı konumunda olan mültecilerin bulundukları bölgede konut kiralarında artışlara neden olduğu da aşikardır.
Ancak Türkiye’deki mültecilerin enflasyon üzerinde etkilerinin sınırlı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. 2011-2018 yılları arasında enflasyon oranı yüzde 6 ile 12 bandında iken 2019 sonrası yanlış ekonomik politikalardan dolayı enflasyonda sert yükselişler söz konusu olmuştur. Bu nedenle Türkiye’de enflasyonun sebebi göçmenler değil yanlış ekonomik politikalardır.
Mültecilerin plansız bir şekilde kentlere dağılması, yeteneklerine uygun çalışma koşullarının sağlanmaması ve insani ihtiyaçlarının karşılanmaması beraberinde toplumsal, ekonomik, mekânsal ve kültürel birçok sorunu doğuracaktır.
Yukarıda Türkiye’nin ekonomik verileri üzerinden kısaca mültecilerin etkisini inceledik. Mültecilerin ülke ekonomisi üzerinde olumlu ve olumsuz sonuçları olduğunu gördük. Mültecilerin ekonomik açıdan ucuz işgücü sağlaması, ticaret hacmini arttırma potansiyeli ve talep yaratarak ticareti canlı tutma gibi etkileri söz konusudur. İktisadi unsurların yanında mültecilerin toplumla entegrasyonu noktasında sosyal düzenlemelere de ihtiyaç vardır. Mülteci karşıtı tutumlar birçok faktörden kaynaklanabilmektedir. Bunun içerisinde; barınma, sağlık hizmetleri, işsizlik ve güvenlik sorunu yer almaktadır. Ancak bunların dışında bir diğer etken ise mültecilerin sembolik anlamda tehdit olarak algılanmasıdır. Nitekim Türkiye’de yapılan bir çalışmaya göre, ekonomik durumu iyi veya kötü olsun Suriyeli sığınmacıların daha çok etnik unsur üzerinden dışlandığı görülmüştür.
Bu noktada devletin yönetsel, toplumsal, hukuksal ve ekonomik önlemlerin olduğu sürdürülebilir bir göç politikası uygulaması gerekmektedir. Mültecilerin plansız bir şekilde kentlere dağılması, yeteneklerine uygun çalışma koşullarının sağlanmaması ve insani ihtiyaçlarının karşılanmaması beraberinde toplumsal, ekonomik, mekânsal ve kültürel birçok sorunu doğuracaktır. Mültecilerin sigortasız, güvencesiz, çok düşük ücretlerle ve yasa dışı işlerde çalıştırıldığını göz ardı etmemek lazım. İşverenler mültecilerin zor durumda kalmalarını fırsat bilerek düşük ücretlerle güvencesiz işlerde çalıştırmaktadır. İşverenlerin bu fırsatçılığından hem yerli halk hem de göçmenler mağdur olmaktadır. Yerli halk, işverenlerin bu fırsatçılığından dolayı işten atılırken göçmenlerde çok cüzi ücretlerde çalışmak durumunda kalmıştır. Yerli halk bu durumdan işverenlerin açgözlülüğünü sebep göstermesi gerekirken göçmenleri sorumlu tutmaktadır.
Türkiye’de çalışan göçmenlerin büyük bir kısmı da çocuk işçidir. Takdir edilir ki hiçbir anne baba küçük yaştaki çocuklarını çalıştırmayı istemez. Ancak zaruriyet ekseninde hayatta kalma mücadelesi veren çocuklar çalışmak zorundadır. Yoksulluk içinde ve kentlerin terk edilmiş sağlıksız bölgelerinde yaşayan mültecilerin toplumla entegre olabilmesi için sürdürülebilir ve insani bir göç politikası benimsenmelidir. Ne yazık ki politika yapıcılar bu konuda geç kalmakla toplumsal kaosun doğmasına neden olmuştur.
Kısaca özetleyecek olursak Türkiye’de mültecilerin ekonomik anlamda olumsuz etkileri yadsınamamakla beraber olumlu etkileri de söz konusudur. Bundan dolayı ülkede uygulanan yanlış ekonomik politikaların doğurduğu problemleri, mültecilere karşı nefret ve öfke duyarak yansıtamayız. İşverenlerin sömürdüğü, devletin gerekli politikaları uygulamadığı ve medyanın olumsuz algılarına maruz kalan mültecilere karşı nefret ve öfke duymak yalnızca acizliğin göstergesidir.